Tuesday 10 December 2013

Hayat aci tatli devam ediyor...

Uzun zaman oldu yazmayali. Yazamayisim ne zamansizliktan, ne de yazacak birseylerimin olmamasindandi. Son donem yasadigimiz duygusal yogunlugu nasil ifadece edecegimi bilemedim, kafamdakileri kelimelere dokmeye cesaret edemedim. Simdi gunlugume kaldigim yerden devam edecegim, ve sirasi geldiginde ne demek istedigimi daha iyi anlatabilecegim...

En son gunlugumu yazdiktan sonra gribe yakalandim. Oysa ki bahar geldi demistim sizlere, havalar da tam isinmisti. Koskoca bir kisi hic hastalanmadan gecirmisken nereden de cikmisti bu grip. Tam da sosyallesme tavan yapmisti, hediyeler birer birer hazirlanacakti ve sahiplerine verilmek uzere davetlere gidilecekti. Tam bir hafta surdu grip, kafami kaldiramadim, buradaki ilk doktor raporumu da almis oldum ve haftasonu ile birlestirip dort gun evde yattim. Tabii tam da yatamadim, hasta hasta soz verdigim ev hediyelerimi hazirladim. Birini tam hastalanmadan bir onceki gun bitirmistim. Digerini ise raporlu oldugum gunlerden birinde bitirdim. Hediyelerimi bitirdim ya, vermezsem olmaz. Cuma gunu is cikisi duzenlenen, once evlerden birindeki kokteyle, sonra diger evdeki mangala katildim. Ikisi de is yerinden arkadaslarim ve ev kutlamalarini ayni gun yapmaya karar vermisler. Iyi de oldu hepimiz icin, ayni gun, guzel bir koordinasyon ile iki evi de islatmis olduk. Gerci herkes guzel guzel ickisini yudumlarken, ben sicak cayimi icmek zorunda kaldim ama degdi. Is arkadasliginin pekismesi ancak boyle is disinda birlikte gecirilen zamanlarla oluyor. Bu arada iki ev icin de dekoratif yastik hazirladim. Koltuklarinin ne renk oldugu bilgisini daha once almistim ve kizlarin da tarzlarini goz onune alarak, ha bir de Serdar arkadasimdan esinlenerek, Paris temali birer yastik hazirladim. Kokteyl icin gittigimiz ilk evin sahibi Cin'li ve hic Avrupa'ya gitmemis, hep agzinda ah bir gitsem cumlesi ve ayni zamanda da hep pastel renkler giyiniyor. Benim de hazirladigim yastik; gul kurusu, krem ve gri renk tonlarindan olusuyor. Kendimden oyle emindim ki yastigin ev dekorasyonunu tamamlayacagindan, taa ki kapidan girinceye kadar. Ev yeni ve modern bir ev, koyu gri taş tabanli ve acik gri duvarli, Koltugu da gri olmasina griö ama koltugun uzerini kocaman ve bir suru fosforlu tonlu yastiklarla dosemis. Iste o an, emegimin bosa oldugunu hissettigim an oldu. Tum hevesim kacti gitti. Hediyemi torbadan cikarmak dahi istemedim. Neyse ki verdigim anda ev sahibinin surati dusmedi, cok begendi. Gercekten aslinda kendi tonlari oldugunu soyledi, yastiga sarildi vs. Gerci cok merak ediyorum nerede kullanacak o yastigi :) Diger ev icin de ayni yastigi yapmistim ama o eve daha once gittigim icin, o evin dekorasyonunu tamamlayacagini bastan biliyordum, ve zaten ikinci ev sahibi de yastigimi begendi.
Ikinci evdeki mangala Ozii de katildi. Biz ofis ici geyikleri yaparken, Ozii'de ev sahibesinin esi Terry'e eslik etme guzelliginde bulundu. Bir couple arkadasimiz daha olmus oldu. Hem de evlerinde yeni aldiklari Labrador kopekleri var, ismi Dada. Harika birsey. Tatile vs gidecek olurlarsa bize birakmalarini istedim. Lokum ozlemimi belki bir nebze giderebilirim diye.

Lokum demisken, gecen fotograflari duzenledim. 2013 yili sanki gidecegiz diye en cok sosyallestigimiz, akilli telefonlarin da sayesinde her karenin kaydedildigi bir yil olmus. Lokum'u vermeden onceki son videolar ve fotograflar, Tarcin'in Lokum sonrasi videolari, Arya Nil'li videolar ve fotograflar, dostlarla son tatil - Kusadasi, dostlarla Bozdag videosu, ailecek kutlamalar, Bostanli gezmeleri,... o kadar cok fotograf cekilmissiz ki en az iki uc saatimi aldi duzenlemek. Her bir fotograf icin ayri ayri agladim. Hayatima anlam katan herseyi cok ozledim. Yine sorgulamalar neden buradayiz, iyi mi yaptik kotu mu? Cevabi olmayan bir suru soru. Uzakta olmanin kacinilmaz degismeyeni. Hep bir eksiklik hissi...

Konuyu dagitip rutinlerime donersem, bahce isine girisi bir onceki gunlukte yapmistik, o gunden bu gune giris gelismeye donustu ve ilk tohum ve filizlerimizi diktik. Seraya domates filizleri diktik, disariya ise fasulye, salatalik, marul ve havuc tohumlari diktik. Domateslerde yaklasik yirmi filizde uc tanesi yasamayi becerdi, fasulyelerin ise tohumdan hepsi filiz verdi. Diger tohumlardan daha haber yok. Yagmur yagmayan gunlerde, aksatmadan bahceyi suluyoruz ki bahceyi sulamanin, suyla oynamanin zevki bambaskaymis. Havanin guzel oldugu bir gun de ilk defa aksam yemegimizi bahcede yedik, hele onun keyfi apayri. Keske havalar bir an once guzellesse de devamli olarak bahcede yemegimizi yiyebilsek. Yaklasik on gundur hava hep kapali ve yagmurlu, ha bir de ruzgarli ki bu benim en sevmedigim kismi.

Baktik yagmurun, ruzgarin gececegi yok, ilk haftasonu kacamagimizi yaptik ve Napier'a gittik. Napier kuzeydogumuzda, Pasifik'e kiyisi olan kucuk ve turistik bir sehir. Sarap baglari ile ve Artdeco tarzi evleri ile unlu. Bu muhtesem yerin bize uzakligi ise araba ile sadece iki bucuk saat. Planimiz aslinda turistik aktivitelerin basinda olan bisiklet kiralama ve bisiklet ile sarap baglari arasinda gezmekti, ancak hava hem cok sicak ve ayni zamanda cok ruzgarli oldugu icin bu plandan vazgecip baglari araba ile dolasmaya karar verdik. Bu karar degisikliginin yoksa, ne tembelligimizle ne de sarap baglarinin arasinin iki uc kilometre olmasi ile hic alakasi yok :) Sarap baglarina vardimizda, oylesine, gozumuze kestirdigimiz bir sarap evine daliverdik. Icerisi cok şıktı ve iceri de tam kafamda canlandirdigim gibi konusunda uzman gorunumlu yasli bir amca vardi. Hemen bize iki kadeh cikardi ve ilk saraptan tanitima basladi. Once beyaz saraplardan tattirmaya basliyorlar, cunku bolge hatta Yeni Zelanda beyaz saraplari ile ünlu  . Gercekten hayatimda ictigim en guzel beyaz saraplardi. Pino Gris, adini hatirlayamadigim bir Alman uzumu, Sauvignon Blanc en begendigim beyaz sarap uzumleri oldu. Bu bolgenin en populer kirmizi sarap uzumu ise Syrah. Kirmizi, beyaz toplamda sekiz adet sarap denedik ve hepsi birbirinden muhtesemdi. Degerli dostlarim ve ailem kizmayin ama bu saraplari tadinca, Turkiye'de biz ne iciyor musuz dedim, upps ayip mi ettim. Saka bir yana ureticiler uzerinde o kadar baski olmasa, eminim Turkiye de sarap konusunda dunyadaki yerini alir. Ilk sarap evinden cikip bir digerine tavsiye uzerine giderken, Ozii yine direksiyonu gozune kestirdigi baska bir sarapevine dogru cevirdi ve yine yesiliyle, dekorasyonuyla muhtesem bir sarap evine girdik. Bu sefer bizimle Arjantinli bir gezgin ilgilendi. Bir yillik vize ile Yeni Zelanda'ya calismaya gelmis, hemen iki dakikada kaynastik ve sarap tadimi esliginde guzel muhabbet ettik. Bu sarap evinden ciktiktan sonra ac olmamin da etkisi ile iyice carpildim. Bir sonraki sarap evinde hem yemegimizi yedik hem de sarap tatmaya devam ettik. Burasinin dekorasyon ile alakasi yoktu, hatta zeytin agaclari arasinda kahvaltici gibiydi. Sarap evi seansimiz bittikten sonra yasli bir ciftin evini ziyaret ettik. Yasli cift dedim ama gitmeden once yaslari ile ilgili bir bilgimiz yoktu. Kendileri Turkiye'den Ozii'lerin bir aile dostunun Yeni Zelanda'li arkadaslari. Yillar once internetten tanismislar, arkadas olmuslar, hatta bu yasli cift Turkiye'ye ziyaretlerine bile gitmis. Ortak konu muzik. Nota alis verisinde tanismislar sanirsam. Aslinda amacimiz Turkiye'den kendilerine ulastirilmak uzere bize verilen hediyeyi iletmekti ama hediyeyi unuttugumuzu yola ciktiktan iki saat sonra fark ettik. Neyse ki bu vesile ile tanismis olduk. Bizi aksam gitar caldiklari cafe'deki programlarina davet ettiler ve biz de gelecegimizi soyleyerek evlerinden ayrildik. Sonrasi otele yerlesme, sarabin yarattigi sersemligi atma vs ile gecti. Aksamustu gunes batmadan bir Pasifik kiyisina indik, Artdeco dukkanlara kafayi uzattik ve tekrar soz verdigimiz uzere muzik dinlemek uzere Cafe'ye gittik. Belki daha once bahsetmisimdir, burada muzisyenlerin yas ortalamasi cok yuksek. Mesela gittigimiz yerde program yapanlar en az 70 yasindalar. Hala tutkulu bir sekilde gitarlarini caliyorlar ve parcalari soyluyorlar. Bence inanilmaz birsey. Cafe'de yemegimizi yedik, program aralarinda iki yasli gitarist ile muhabbet ettik ve sonra sehre donup icmeye devam etmek istedik. Istedik de acik ve coskulu bir yer bulamadik. Cumartesi gecesi ve turistik bir yer olmasina ragmen her yer saat 10'a dogru ya kapaniyor ya da icerileri bombos. Anlam veremedik, bos ama hos bir sarap mekanina oturduk. Dekorasyon yine muhtesemdi, ama bos olunca birer kadeh icip kalktik. Ne yapsak ne etsek derken bir yerden muzik sesi duyduk ve atladik. Tam mekana girerken bir de kimi gorelim, bingo Arjantinli cocuk, arkadaslari ile muhabbet ediyor. Bizi gorunce hemen selam verdi ve masasina davet etti. Gece boyunca Arjantinlilerle muhabbet ettik, o gece o mekan Latin gecesiymis. Iki uc insan gorup muhabbet edip, Latin muzigi dinleyince keyfimiz yerine geldi. Masada tanistigimiz kiz bizi sabah kahvaltiya evine davet etti. O sekilde geceyi tamamladik. Hersey o kadar guzel ve mukemmeldi ki... Sabah oluncaya kadar! Sabah kahvaltiya gec kalmama psikolojisiyle saat calmadan uyandim, saate bakmak icin elime telefonu almistim ki gelen haber ile yikildim. Hayat neden bu kadar acimasiz. Bir gun cok eglenirken, bir diger gun nasil hersey bir anda degisebiliyor. Ozii'yi uyandirmali miyim, ne yapsam, ne etsem, nasil soylesem derken, uyandirdim ve laflari agzimda geveledim. Kelimeler bir turlu dokulemiyordu agzimdan, cunku hala ruyada olup olmadigimi anlayamiyordum. Gercek miydi, yanlis mi okumustum? Okudugum ismi dogru anlamismiydim? Cok gencti, nasil olabilirdi? Kalp krizi yaziyordu. Konduramadim. Leven Abi doktordu.Var miydi acaba onceden bir sikintisi? Ama yoktu, olsa bilirdik. Bilir miydik? Cok uzaklardayiz alti aydir. Neden geldik buraya, ailelerimizi neden biraktik? Gercekten gerekli miydi? Simdi yanlarinda degiliz, neden geldik? Seyda abla nasil, ya Melis, ya Mert, ya Esen anne,.. Hayat cok garip; aciyi yasatiyor, aci ile yasamayi ogretiyor ve iyi - kotu, sevdiklerinden uzakta ya da yakinda hala bizler icin devam ediyor...

Fotograflarla son haftalardan kareler:


EziBuy Alisveri Cilginligi - Hersey 2$'a dediler, sabah 5'te gittik!

Ozii Buyucusu Blogda da yerini almali :)
Napier'da ziyaret ettigimi cift ve taa Turkiye'de getirdikleri tepsi.
Oziim bir harika - Napier'da kaldigimiz otele guzelleme.
Bu da bana guzelleme :)
Sarap Tadimi
Ve Sarap Baglari
Bir daha ki sefere ...
70 ve uzeriii

Serdar'dan esinlendigim Paris Postcard yastik.





Sunday 17 November 2013

Bahar geldi, hoş geldi...

Bahar artık tam anlamıyla geldi diyebilirim, en azından kabanlarımızı artık giymiyoruz. Burada bahar alıştığımızdan farklı olarak bol ruzgarlı geçiyor, bunu ogrendikten sonra artik baharin gelisini degil de yazin gelisini iple cekmem gerektigini ogrenmis oldum. Yaza dair bir suru plan yaptik, planlarimizi gerceklestirmek icin gerekli olan en onemli seyi de aldik, arabamizi :) Artik gezmememiz, Yeni Zelanda'yi kesfetmememiz; yildizlarin altinda, sarap baglarinin ortasinda, okyanus kiyisinda uyumamamiz icin hicbir neden kalmadi. Bundan bir ay once hayalimiz araba aldiktan sonra tatil icin otel ayarlamakti, ta ki bir tanidigimiz bize Yeni Zelanda'da oldugumuzu, ne diye kendinizi dort duvar arasina kapatacagimizi hatirlatana kadar. Bizi kamp yapma ile ilgili oyle bir motive etti, oyle bir heyecanlandirdi ki, su an hic bilmedigimiz kamp olayina kendimizi adamis durumdayiz. Bu hafta ile birlikte, cadir fiyatlarini, uyku tulumu cesitlerini, pratik bir mangali, buzlugu ve gerekli bilumum ihtiyaci listelemeye ve arastirmaya baslayacagiz. Gercekten bu yil, hic olmadigim kadar doga ile butunlesmek, degisik koylari ve guzellikleri kesfetmek, dilediginiz yerde kamp yapmak, yildizlari seyrederek ya da dalga sesi ile uyumak istiyorum. Hala denize yani okyanusa nerede ve nasil girecegim tam bir muamma. Kopekbaliklarinin varligina ama aslinda yokluguna nasil alisacagim bilmiyorum. Yani elbette varlar, ama sahile gelmezler, mi acaba? Bakalim, can kurtaranli, mavi bayrakli, bol insanli, guzel kumsalli bir yer bulursak gercekten yuzmek istiyorum. Belime kadar girsem de olabilir :D

Gecen hafta bir diger planimizi yerine getirmek icin ilk calismalara basladik. Bahcedeki yabani otlari yolduk ve Ozii kucuk seranin icinindeki topragi havalandirdi. Calismalara baslamadan once, benim icin en zevkli kisim olan bahce alisverisini tamamladik. Ilk aldigim sey Gumboot oldu. Ozii'ye en basta demistim Gumbootum olmadan kimse beni bahceye sokamaz diye. Kendime visne curugu renginde bir Gumboot ve ona uygun guzel deri bir bahce eldiveni sectim. Benim bahcesel moda alisverisim bittikten sonra, asil ihtiyacimiz olan seyleri aldik; kurek, capa, hortum ucu aksesuarlari, budama makasi, yabani ot oldurucu bir kimyasal, topragi verimli hale getirici , burada "compost" adi verdikleri organik gubre diye cevirilen, ama gubre oldugunu sanmadigim, verimli toprak diye adlandirmayi tercih ettigim madde :). Ha bir de bir suru tohum; domates, kabak, marul, bilimum yesillikler, vs. Once bunlari ekmeye baslayacagiz, yer kalirsa daha ekmek istedigimiz cok sey var. Bugun de hava yagmurlu olmasa amacimiz, compostu toprak ile karistirip, ekme islemine gecmekti ama artik haftaici bir gune kaldi.

Bu ara tatil plani yapmak ve bahce ile ugrasmak disinda bol bol dikis diktim ve onumuzdeki hafta da dikmeye devam edecegim. Uzunca bir sure cok bir yere davet edilmemistik, benim de işe baslamamla 'baby shower'lar, 'house warming party'ler hepsi bir araya geldi ve hediye hazirlama olaylari iyice çildirdi. Ofiste 3 bayan icin 'baby shower', yani bebek hediye gunu organize edildi. Ne alsam, ne etsem derken, basit ama hos bir hediye hazirlamak geldi icimden. Üçüne de Evrim'den ogrendigim akilli bebek onlugu dikmeye karar verdim. Isin ogrenme kismi zaten birkac gunumu aldi. Sonra kumas secme ve dikis kismi, ki bu kisim en kolayiydi. Bunu da hallettikten sonra hic dusunmedigim bir ayrintiya takili kaldim, çıtçıt! Aldigim çıtçıtlar uygulamasi cok zor cikti. Bir gecemi çıtçıt mekanizmasini cozmek ile harcadim. Elimde çekiç, bir oyle denedim bir boyle denedim nafile. Gecenin sonunda vazgecip, bir sonraki gun nerede çıtçıt yaptirabilirim diye sehri dolasmaya basladim. Yaklasik bes yere gittim, hepsi birbirine yonlendirdi ama hic biri citcit yapmıyordu da, satmiyordu da. Hepsi buraya bak ama sanmiyorum cevabini verdiler. O gunu yine elim bos tamamladim. Bir sonraki gun ilk citciti aldigim yere gittim, sonunda evde uygulamasi daha basit bir citcit buldum. Tabii ki yine cekic ile uygulaniyordu ama bu sefer becerebildim. Isi bilmeyince, acemi olunca, bir saatlik is benim 4-5 gunume ve yarattigi strese mal oldu. Neyse ki degdi, hediyelerim cok begenildi, hatta bu sayede bir sosyal cevre olusturmus oldum. Is yerindeki hatunlar, bize de ogret demeye basladilar. Dilim dondugunce ben de acemiyim demeye calistim ama yaptigim seyleri gordukleri icin pek de ikna olmadilar. Bu konuda alcak gonullu olmayacagim, pek temiz is cikardim :) Ustad Evrim'e tekrar cok tesekkur ederim. Bu anlattigim Carsamba gecesiydi. Persembe gunu hediyeleri sahiplerine teslim ettikten sonra bir sonraki hedef Cumartesi gunku hatunlardan birinin ozel 'baby shower'i icin yastik dikmekti. Ozel kumas secmeye vaktim olmadigi icin evdeki kumaslardan birseyler cikarmaya calistim. Bu isin de en zor kismi bu oldu, cunku evdeki kumaslar cok hatunsal, pek bir fancydi, ama bebek erkek. Isin icinden cikamayinca Ozii'den yardim istedim, Ozii ile birlikte en az fancy olacak sekilde kumaslari sectik ve gerisi sadece birkac saatimi aldi. Kalip cikar, kes, on yuz aplikelerini hazirla, tersten dik ve bingo, dış kısım hazır. Hazırda tabii sıradaki is icini doldurmak, iki parmaklik yerden yastiga elyafı sokusturmak. Hem beceremedigim hem de sonucu gormek icin sabirsizlandigim icin en sikici gelen kisim. Onu da bir sekil tamamladiktan sonra, boom gummm, ondeki pencere aplikesi sokulmeye basladi, kumas ip ip oldu, ben de bir panik havasi. Saatlerimi verdigim yastik, hediye edilemez bir halde karsimda duruyordu. Neyse ki canim Ozim imdadima yetisti ve zaten aklimda olan, ama cok bir susulu olur diye yapmak istemedigim perdeler konusunda beni ikna etti. Pencerelerin kenarlarina elle tulden perde diktim. Guzel de oldu. Yastigimin ismi 'Catidaki kocasina, korkulu gozlerle bakan baykus hanim'.

Dikisli gunler dur durak bilmiyor, simdi de haftaya olan iki "house warming party" yani yeni ev daveti icin salonlarina guzel birer yastik hazirlayacagim. Bugun malzemelerimi aldim. Basina oturmak icin oldukca heyecanliyim.

Uzun suredir fotograf paylasmadigimi dusundum. Herhangi bir tarih sirasi olmaksizin, telefonun karesine yansiyan son donemden ve yazdiklarima dair fotograflar:


Ozii ve Yaver, 29 Ekim Resepsiyonun'da!

Sofra Kebap - 29 Ekim Resepsiyonu'ndan donerken yemek yedigimiz donerci. Abi'nin tek hayali Kolombiya'li partneri ile bir yat alip, dunyayi dolasarak Turkiye'ye donmek. Kendisi Oludeniz'li.

Cici mi cici arabamiz

Citcit oncesi akilli onluk
Citcitli ve tamamlanmis, verilmeye hazir akilli onlukler

Cumartesi gunku, Bridget'in ozel baby showeri

Taiwan'li is arkadasim Teresa ve 1,5 aylik kopegi DaDa!
Catidaki kocasina korkulu gozlerle bakan baykus hanim


Yine 29 Ekim Resepsiyonu'ndan, Ezel ve biz. Yazmasam olmaz, Ezel Hobbit setinde yer almis ve elflerden birini canlandirmis. Ne deneyim ama :)

Dunden taptaze bir fotograf. Emine'nin dogum gununu kutladik. Sol bastan sayarsak; biz, Burak, Yaver, Kubilay, Emine.

Thursday 31 October 2013

Hayat detaylarla guzel...

İş hayati her yerde aynı mı olur :) Burada da sabah bilgisayar başına geçiyorum, akşam olunca gözler kızarmış bir şekilde bilgisayar başından kalkıyorum. Yine outlook, yine yeni bir sistem ögrenmece (SMS), excel, powerpoint, biraz da word. Tesco'nun meşhur GMIS'inin yerini burada SMS aldi. KPI yine KPI, Ingiliz ekolu olunca cok zorluk cekmiyorum. Ofiste 2 Kiwi, 2 Taiwanli, 3 Çinli, 1 melez, 1 de ben varım. Sanki Yeni Zelanda'da degil de Çin'de calışıyorum. Ingilizce kadar ofiste Mandarince konuşuluyor. Nasıl baskın, nasıl vurgulu bir dil oyle. Bir de insan anlamayınca, konuşulanlar safi gürültü gibi geliyor kulağa. Bazen basıyor bana tabii, o zaman da kalkıp cayımı alıyorum. Burada cay, kahve ucretsiz :) Ama oğle yemegimizi kendimiz goturmemiz gerekiyor. Zaten aksam yemeklerini zor koordine ediyoruz, bir de ogle yemegi cikti. Microdalga, firin hersey var yemegi isitmak icin ama iste hem yemegi taşımasi sorun hem de her gune ayri yemek hazirlamak cok sıkıcı. Cafeler de var, ama hep yagli yemekler. Hem lezzetli degil hem de her gun Cafe'den yemege butce dayanmaz.

Ogle yemegi yok, ingilizce zorluyor, iş cok zevkli degil ama maaş almak şahane. Bu aralar bir de arabamizi alabilirsek, sıkıcı geçen hafta içlerimizin acısını haftasonları cıkaracagiz. Keske onceden alabilseydik su arabayi da gectigimiz haftasonu 3 gunluk tatilden yararlanabilseydik. Pazartesi gunu resmi tatildi. Labor daymis. Buradaki Labor anladigimiz anlamda 1 Mayis gibi isci bayrami degilmis. Daha cok baharin gelisiyle tarlada bahcede calismaya baslamak icin bir kutlama gunuymus. Biz hatta, hazir konu bahce ile ilgilenmek, baslayalim artik bahce isine dedik ama yine nafile. Bulduk bir bahane ve kendimizi nehir kenarinda attık. Sarabimizi ve cipslerimizi alip 3 saat - nehir boyu yuruduk, yedik & ictik, gunes altinda cimlere uzandik. Burada doga ile içiçe olmak gercekten cok guzel. Sali gunu de 29 Ekim'di ve isten biraz erken cikip, aksamustu Wellington'daki resepsiyona katildik. Konsolosluk merkezde deniz kenarinda bir yer ayarlamis. Cok kalabalıktı, bir suru konsolos, bir suru milletvekili ve bır suru bızım gıbı TC kokenlıler. Iki saat ayakta dikilip, 90. yila kadeh kaldirdiktan sonra evimize donduk.

Insan calismaya baslayinca o eski blog heyecani kalmiyor sanirim. Eger calismiyor olsam, 29 Ekim maceramizi koca bir paragrafta anlatirdim. Dusunsem aklima bir suru detay gelirdi. Ama malum is hayati ile birlikte, yine herseyi yuzeysel yapma gunleri geri dondu. Bakalim bu ezberi bozabilecek miyim? Hem is hayati hem hayattan zevk alma beraber devam edebilecek mi? Onumuzdeki yazacagim sayfalarin tarih araliklari ve icindeki detaylar bunu bizlere gosterecek :)

Kalin saglicakla...




Tuesday 15 October 2013

Güney Yarım Kure Kafası

Bu iste bir hata var. Hava iyiden iyiye sogudu, kara bulutlar gunlerdir eksik olmuyor, sık sık siddetli yagmur yagiyor. Bu nasil ilkbahar boyle? Hele bir de ruzgar var ki, ben de acayip bas agrilarina sebep oluyor. Allahtan calismaya basladim da yagmurun ve ruzgarin sesi simdilik uzaktan hos geliyor. Gerci birkac gune arabali gunlerimiz yerini otobuslu gunlere birakacak ve yagmurdan nasibimizi biz de guzel guzel alacagiz :)

Guney yarim kure kafasi oldukca degisik bir kafaymis. Aylar, sezonlar, saatler karman corman oldu. Onumuz yaz ama ben onumuz hala kismis gibi hissediyorum. Eee nasil boyle hissetmeyeyim ki? Hava yagisli, ben işe, diziler yeni sezonlarina basladi ve aylardan Ekim! Dunya resmen kuzey yarim kure etrafinda donuyormus da haberimiz yokmus :)

Havanin kotu olmasi bir yana iki gundur yogun Ingilizce'den de beynim yaniyor. Nasil asacagim bu Ingilizce olayini bilmiyorum. Gunun sonunda is yuzunden degil de Ingilizce yuzunden yorgun dusmus oluyorum. Bir turlu halledemedim su Ingilizce ile olan sorunumu. Benim icin Ingilizce hep kendimi zayif hissettigim bir konu oldu, taa en bastan beri. Hep o hazirlik sinifina ozel okuldan gelen cocuklar yuzunden! Ilkokulda pekiyilere alismis bir cocuk, Ingilizce ilk sinavdan 3 alirsa ve sinifta ondan cok daha iyiler varsa ne olur? Iste tam bana olan olur. Ingilizce hic asilamayan koskoca bir dag olur. Ingilizce ile olan ic savasimi unuttugum zamanlar resmen bulbul gibi sakiyorum, ne zaman korkum beni esir alsa, cumleler agzimda dagiliyor, gevelemeye basliyorum :) Allahtan benimle beraber yeni baslayan iki teyzeye gore biraz daha gencim ve kolay ogreniyorum da simdilik yirtiyorum.

Isin ilk iki gununde yabanci ogrencilerin basvuru formlarini inceleyip sistemdeki ilk kayitlarini olusturmayi ogrendik. Bu is sayesinden kazanacagim bir ozellik de cografya bilgim olacak :) Bugun ku en ilginc ulkem Papua Yeni Gine'ydi.

Is yerine biraz daha alisayim, is yeri ve is hayati ile ilgili de yazmaya baslayacagim.

Iyi bayramlar...








Tuesday 8 October 2013

Son tatil gunlerim

1 Mayis itibari ile baslayan issiz gunlerim haftaya pazartesi sona erecek ve ben tam tamina 166 gun tatil yapmis olacagim. Boylesi bir araya cok ihtiyacim vardi. Kendime geldim, yenilendim. Kafa karisikliklarimdan, stresimden arindim ve en guzeli de kendime farkli ugraslar edindim. Eskiden haftasonlari sadece sosyallesmekten veya alisveristen ibaret olurdu, ya da evde kaldigim izin gunlerim de nasil kendimi oyalayacagimi bilemezdim, anlamsiz gecerdi saatler. Simdilik yaptigim aktiviteler dikis, orgu gibi gorunse de aslinda ben keyifli zaman gecirmeyi ogrendim. Artik hobisel aktivitelerimi is gibi gormuyor ve gecirdigim bos zamandan keyif aliyorum. Bu nokta da ne demek istedigimi sanirim Burcikim anlayacaktir. Artik yemegi yaparken bile once muzigimi aciyorum. :)

Bu aralar kendimi bir de kitap okumaya verdim. Kitap okumak hep edinmek istedigim ama bir turlu edinemedigim bir aliskanlikti. Ya kafam cok yogun oldugundan, ya stresli oldugumdan ya da konsantrasyon problemi yasadigim icin son yillarda hic kitap okuyamaz hale gelmistim. Son iki haftada iki kitap bitirdim ve boylesi bir solukta kitap okumayi ne kadar ozledigimi fark ettim. Ilk okudugum kitap Debbie Macomber adli best seller yazari teyzenin orgu dukkani ve orgu uzerine yazdigi romaniydi. Sonrasinda da hep basladigim ama bir turlu bitiremedigim Ahmet Umit'in romanini okudum. Daha onceleri bir turlu gecemedigim ilk uc sayfayi tekrar okuyunca neden gecmekte zorlandigimi pek anlayamadim. Iki gunde de bitirdim kitabi. Bu yazar Ozlem'cigimin favori yazarlarindan biriydi. Kitabi okurken sanki Ozlem ile ayni sanal ortamda, dusuncelerde bulustugumu hissettim. Satirlar arasinda gezinirken hep aklima, "acaba Ozlem burada benim dusundugumu dusunmus mudur?", "Ozlem ile bu olayda ayni hisleri paylasiyor muyuz?" gibi dusunceler gelip durdu. Sonra birden aklima dostlarimin sevdigi kitaplari ogrenmek ve sirasiyla o kitaplari okuma dusuncesi geldi. Heyecanla o an online gordugum dostlarima en sevdikleri yazar ve yazarin eserlerini sordum. Kitap isimleri geldikce, kitaplari okurken gecirecegim zevkli dakikalari dusundum ve iyice keyiflendim. Bu sihirli listeyi sadece kendime saklamanin haksizlik olacagini dusunuyor ve listeyi sizlerle paylasmak istiyorum;

Salinger - Cavdar Tarlasinda Cocuklar & Catcher in the Rye
Sartre - Ozgurlugun Yollari
Milan Kundera - Yasam Baska Yerde
Amin Maaluf - Semerkant
Gunduz Vasaf - Cehenneme Ovgu
Zola - Meyhane & Germinal
Hemingway - Silahlara veda
Oguz Atay - Tutunamayanlar (Su an okudugum kitap)
Marcel Proust - Cicek Acmis Genc Kizlarin Golgesinde
Jean Christophe Grange - Tum kitaplari
Yasar Kemal - Agri Dagi Efsanesi
Adam Fawer - Empati
Herman Hesse - Bozkir Kurdu
Aldous Huxley - Cesur Yeni Dunya
Sunay Akin - Kiz Kulesindeki Kizilderili
Dostoevsky - Yeraltindan Notlar
Jose Saramago - Korluk
Paul Auster - Leviathan
Sabahattin Ali - Kurk Mantolu Madonna
Tom Robbins - Parfumun Dansi
Zulfu Livaneli - Serenad
Ingvar Ambjörnsen - Beyaz Zenciler
Tolstoy - Anna Karenina
J.K. Rowling - Harry Potter
Yusuf Atilgan - Aylak Adam
Camus - Yabanci

Wednesday 25 September 2013

Ani Yasamak

Ani yasamak istiyorum ama hala hep kafamdaki checklistlerle yasiyorum. An nasil yasanir? Ani yasamak istedigimde aklima sadece hicbirsey yapmamak geliyor. Bugun ani yasayacagim, canim ne isterse onu yapacagim dedigimde icimden sadece sicak cayimi alip, battaniye altina girip, aptal bir Romatik komedi filmi ya da sacma sapan bir Turk dizisi acip bos bos seyretmek geliyor. Acaba ani yasamak kelimesini yanlis mi yorumluyorum? Kafam cok karisik, bir suru zamanim var, ama icimden hem cok sey yapmak geliyor, hem de hicbir sey yapmak gelmiyor. Havanin kapali ve yagmurlu olmasinin bununla bir ilgisi olabilir mi ki? Saatlerce dikis dikmek, saatlerce orgu ormek, saatlerce kitap okumak, saatlerce Ingilizce calismak, saatlerce spor yapmak, saatlerce yemek yapmak, saatlerce dizi izlemek, saatlerce Blog yazmak, saatlerce muzik dinlemek, saatlerce film izlemek istiyorum. Son bir kac gundur, karmasik ruh halimden hic birine zaman bulamiyorum. Bir bakmisim gun bitmis. Iste bu noktada checklistlerime donmek istiyorum. Checklistlerim en azindan bu saatlerce yapmak istediklerime bir oncelik sirasi yapiyor. Onumde koskoca bir hayat var ama ben sanki hergunu son gun gibi yasayip, herseyi ayni anda yapmaya calisiyorum. Eee bu da bir anlamda ani yasamak oluyor, ertelememek. Kavram kargasasi yarattim di mi? Iste bu ruh halindeyim. Haa bir de yaklasan tatil var. Otel ayarlanmali, butce yapilmali, ha bir de araba lazim tabii ki. Ha bir de bahcedeki otlari kiptirmak lazim. Saati bugun de 2 ettim, yemek yapmali, ama spor da yapmali. Ama daha dikis dikmedim. Uppsss....

Kafa karisikligini bir kenara birakip son durumlardan bahsedebilirim. Evet evet bunu yapabilirim. Oncelikle bu karmakarisik ruh haline Tarcin yuzunden girdim. Bizim afacan yeni sahiplerini uzmeye baslamis ve durum bu olunca simdi Tarcin'a yeni bir ev ariyoruz. Ariyoruz da bulamiyoruz. Kendi mi cok kotu hissediyorum. Aklima hic bir cozum gelmiyor. Buraya getirme konusunu iyice arastirdik ama neredeyse imkansiz. Biz bu imkansizi imkanliya cevirsek bile, yol cok uzun, ya basina birsey gelirse. Bu cok daha kotu. Blogumu okuyan ve oglumu sahiplenecek bir dost varsa lutfen benim ile iletisime gecsin. 

Aglamaklar, aglamaklar, icim buruk, icimde bir sizi... Bu ruh hali ile yeni bas etmeye baslamistim ki, gecen hafta Cunartesiydi. Kizlar gecesi var dediler, icimden hic gitmek gelmese de, hem kafam dagilir, hem de kendimi ickiye verebilirim diye gittim. On kiz filandik; Almani, Kanadalisi, Irlandalisi, Kiwisi ve tabii bir de ben. Once Brewer's adli bir barda bira icerek basladik. Insanlarla tanisma, kendini anlatma, bla bla bla. Sonra oradan barlari dolasip, dans edecegiz dediler. Karsidaki Grand adli bara gectik. Tam 80'ler. Rengarenk isik sacan, disko topu. Buralara Club kulturu hala gelmemis. Eski usul Disko! Dans edenler de yas ortalamasi 50 olan teyzeler amcalar.Orada once tekila, sonra votka icip, bir sonraki mekana dogru yurumeye basladik. Topuklu ayakkabilarla taa meydani gecip sehrin bir diger bolumundeki barlara dogru gittik. Bubble diye bir mekana vardik. Sebebini anlamadigim sekilde ortaya iki sise Sampanya geldi. Orada da birkac bardak Sampanya ictikten sonra, diger mekani tam hatirlamiyorum. Son mekanda, adi sanirim Office'di, epey dans edip Ozii'ye zar zor gel beni al diye mesaj atabildim. Demek kizlar gecesi de boyle oluyormus burada; bol alkollu, bol dansli. Fena da olmadi, gercekten biraz kafam dagildi. O gunu takip eden Pazar tamamen basagrisi, hafif mide bulantisi ile gecti. 

Haftaici yine Ninelerim ile bulustum. Pazartesi gelen orgucu Nine'ye gostermek icin sac bantlari ormustum, gosterdigi modelde. Onun icin dersime calismis olmanin verdigi huzur vardi icimde. Eee insanlar o kadar zaman ayiriyorlar, birseyler yapmam gerekiyor benim de. Sali gunku dikisci Nine icin o hafta hicbirsey yapmamistim ve birseyler yapmaliydim. Hemen aldim kumaslarimi elime, bir onceki hafta birlikte diktigimiz fermuarli kumasi kullanarak kendime yazlik canta yaptim. Fena da olmadi. Bugun onun da fotograflarini Fancy Crafts For All adli Facebook sayfama koyacagim. Bu Nineme de cantami gosterdikten sonra gorevi tamamlamis olmanin verdigi mutlulukla, haftanin geri kalaninda miskinligime, ve Tarcin'a kafayi takmaya devam ettim. Taa ki Cuma aksamina kadar. 

Cuma Ozii ile kendimize Duman gecesi yaptik ve kendimizi saraba verdik. Bu seferde Tarcin'in uzerine, bir de Izmir'de olma, ailelerle dostlarla olma hasreti coktu. Iyice dibe coktuk anlayacaginiz. Neyse ki Cumartesi icin bir planimiz vardi ve sabah hayatimiza kaldigimiz yerden devam edebildik. Harika bir gun gecirdik. Once Bengu ve Utku'yu alip cevredeki nehir, gol ve yesili kesfettik. Yagmur camur demeden yuruduk. Sonra cok guzel Bridge adli cafeye gittik ve sicacik kahvelerimizi yudumladik. Donuste dayak yemise donduk, kimimizde bas agrisi, kimimizi yol tutmus, falan filan. Ama etraf o kadar guzel ki, o yesile hersey deger. Evde biraz dinlendikten sonra Halikarnas adli restauranta raki icmeye gittik. Oranin sahibi Hamit Abi ile her raki masasinda olacagi gibi Turkiye'yi kurtardik. Oradan ciktik Irish Pub'da bira ve canli muzik olayina girdik ki orada yeni is arkadasimi gordum, Allison :) Boyle bir karsilasma bana artik burada yasadigimi farkina vardirdi. Yeni is arkadasim dedim, duymayanlar da duymus oldu. Hani daha once bahsettigim; ilk is basvurusu, ilk is gorusmesi, simdi buradaki ilk isime donustu. Ozii ile ayni kurumda calisacagiz. Massey University. Ben International Office'de Admissions Advisor olacagim. Kayit Danismani! Bir yillik bir is, gecici yani. Benim icin zaten gecici olmasi super. Sonrasinda belki Marketing bolumune gecebilirim. Marketing bolumu epey onemli bir bolummus universite icinde. Bir de Mart'ta Retail masteri yaparsam, uzun sureli checklistime bir check daha atmis olacagim. 

Anlasilacagi uzere burada hersey yolunda. Bir de su Tarcin'a sicacik bir yuva bulabilsek...




Thursday 12 September 2013

Aktivitelerle gelen yogunluk

Izlenimlerimi ayri bir blog sayfasinda paylasacak oldugum, muhtesem Wellington gezisi sonrasi guzel bir yogunluk icine girdim. Yeni seyler ogrenme, ogrendiklerimi pekistirme, yeni projeler, yeni dostluklar... Zaman resmen burada da oyle hizli akmaya basladi ki tutabilene ask olsun.

Yogunlugum Pazartesi gunu pamuk gibi bir ninenin evimize ziyareti ile basladi. Mrs Hingston, SuperGrans dernegi icin gonullu calisan ninelerden bir tanesi. Bana onumuzdeki surecte orgu ormeyi ve bahce ile ilgili bildiklerini ogretecek. Bana dedim ama aslinda bize, yalniz degilim, ki bu da cok hosuma giden bir ayrinti. Orgu ve dikis aktivitelerine Bengu ile birlikte katiliyoruz. Ilk orgu dersimiz temel orgu adimlari ile basladi ve su an bir ters bir duz pekistirme calismalarima son surat devam etmekteyim, oyle ki son uc gecedir yatmadan once yatakta telefonumu kurcalamak ya da kitap okumak yerine orgu oruyorum. Birkac sirayi ormeden uyumak icime sinmiyor. Sonra bir de orgu denen kavrami ve is kolikligimi dusunuyorum. Baslamasam daha mi iyiydi? Benim icin bitmesi gereken yapilacak bir is oldu ve kafami surekli mesgul ediyor. Orgu dikisten daha farkli, dikis daha hizli ilerliyor ama orgu cok emek istiyor. Sanirim sise takili yumak oldukca benim daha cok uykularim kacacak :) Super ninemize donecek olursak, kendisinin tam olarak, emekli olmadan once ne isle mesgul oldugunu ogrenemedik ama Piano caliyormus, belki de meslegi buydu ama mutevazi davranip sadece caldigini soyledi. Bakalim belki ilerleyen gunlerde onun sorularindan arta kalan zamanda, bizim de ona birkac soru sorma sanisimiz olabilir. Dedesi ya da babasi Canakkale'de 1. Dunya savasinda savasmis, zor zamanlar olarak ifade etti. Kendisi de 1997'de Canakkale'yi ziyaret etmis. Ben bunu duyunca heyecanla ben Canakkale dogumluyum dedim ki bu ani buraya geldigim andan beri bekliyordum, ama maalesef kadin pek de sallamadi :) Demek ki pek de bir karizmasi yokmus, hihi... Bu nine sadece yarim saat kaldi ve saati dolup da SuperGrans'lardan Debbi onu almaya gelince apar topar kalkti. Hatta koridorda gordugu Kizilderili tablosunda yazanlari merak etti, tam Bengu cevirecekti ki, neyse bir sonrakine ogrenirim dedi. Super nine sozcukleri bogazimiza dizdi ve gitti. Gunun geri kalani Bengu ile sicak cay esliginde muhabbet ederek (bir yandan da bir onceki gun yapmis oldugum ve ilk denemem olan tatsiz tuzsuz ve sert mayali pogacami yiyerek), Ozii ile cilginca alisveris ederek (cilginca diyorum cunku 3-4 Gida marketinden, onceden yapmis oldugum listede ki bulunmasi pek de kolay olmayan urunleri arayarak gecti, mesela misir nisastasi, hadi misir unu var da once bir nisasta ne demek onu kesfetmemiz gerekti, tabii ki bulamadik, neyse ki pirinc unu cikti karsimiza) ve cilgin alisveris sonrasi Centergy fitness sinifina katilarak gecti. O alisveris yorgunlugu uzerine benim spora gidisim Ozii'nin gozlerini yasartti. Eve dondugumde yaptigim ilk sey orgu ormek oldu.

Bir diger gun yine evimi baska bir Super nine senlendirdi. Bu nine de bana dikis ogretecek, pardon bize! Ninem cok tatliydi, digerine gore daha pamuk, daha nine. Kendisinden daha cok bahsetti, bizi merak etti etmesine ama cekinerek sordu hep sorularini :) cok tatliydi ya; konusmasi, tavirlari, gulusu herseyi ile harikaydi. Once makinanin basina oturduk, aslinda makinaya ipi nasil gecirmemi biliyor olmama ragmen, ninem bastan anlatti herseyi, ilk dersimizde benim talebim uzerine fermuar dikmeyi ogrendik. Ayrintilarini Fancy Crafts For All adli Facebook sayfamda ilk yaptigim yastigin fermuar kismini dikerken paylasacagim. Bu nine bizimle bir saat kaldi ve keyifli bir saat gecirdik, kah hali uzerinde kumas kestik, kah kumaslari igneledik. Ninem kare kesmeye calisti ama bir kare bu kadar diktorgen olamazdi :) Kare kesmenin kolay yolu iki ucu ucgen yaparak bir araya getirmek degil midir? Ninem iki ucu yine dikdortgen yaparak bir araya getirdi, goz karari kare olur sandi ama olmadi. Ninem dikisi okulda ogrenmis ve sanirim 50 yildan fazla suredir dikis dikiyor. Dikis makinesi 40 yillik ve makaslari dokum demir makas. Makinesi bozuldukca tamir ettiriyor ve tabii ki makinasi sadece duz dikebiliyor oyle bas pedala cicek yapsin, bas pedala sekil yapsin yok :) Gider ayak da gonullu calistigi baska bir dernekten basedip, o dernege basislanan kumaslarla diktigi kirik beyaz, omuzlari ve yakasi dantel islemeli cocuk elbisesini gosterdi, cok eski duruyordu ama cok begendim. Nine'yi ugurladiktan sonra bizim icin yine Cay keyfi. Gunun en sevdigim ani oldu benim icin. Yine Bengu ile guzel muhabbet ve sonrasinda bu sefer kendimizi dikise verdik. Bengu ilk defa dikis makinesinin basina gecti ve getirmis oldugu kullanmadigi yogan kilifinin en sevdigi yerinden orguna ortu yapti. Dikis makinasi mucizevi birsey, bes on dakikada kumaslar harika ortulere donusebiliyor. Gunun devaminda bize bir uyku coktu ki, Bengu'yu gecirdikten sonra hic sevmedigim ogleden sonra uykusuna yenik dustum. Bir saat sonra Ozii'nin kapi calisi ile sicrayarak uyandim ki kapiya gittigimde kim oldugunu gorebilmek icin kapiya yapismam gerekti. Ayildiktan sonra mutfaga gectim ve Carsamba gunku yemek davetim icin kollari sivadim. Isim bittikten sonra gecenin bir diger zevkli bolumu basladi, Bengu ve Utku ile cok keyifli muhabbet ettik. Film izleme niyetindeydik ama muhabbet pek guzel olunca film bu geceye kaldi :)

Vee Carsamba, buyuk gun, misafirlerim geliyor... Misafirlerim daha onceki gunluklerde de yazdigim buradaki bir Turk aile. Ailecek Cafe Emine'm isimli bir restoranti isletiyorlar. Turan Abi, Zeliha Abla, Emine, Yaver, Burak ve Erdogan. Emine ve Yaver kardes, Burak ve Erdogan'da sirasiyla Zeliha Abla ve Turan Abi'nin yigenleri. Yemege Turan Abi ve Zeliha abla ile basladik. Carsambalari kendilerine izin verdikleri icin restoranttan daha erken cikabiliyorlarmis. Iyi ki de cikabiliyorlar, ve iyi ki de geldiler. Yemek cok keyifli gecti, gerci yaptigim yemeklerin lezzetli oldugunu soyleyemem ama mezelerim fena sayilmazdi :) Ilk defa Izmir kofte denedim firinda, saglikli olsun diye onceden kizartmadim, iyi ki de kizartmadim kofteler harika olmustu ama patatesler icin ayni seyi soyleyemeyecegim. Patatesleri kizartmadan kofte ile ayni anda firinda pisirmenin bir yolu var midir acaba? Iyi kotu karnimizi doyurduktan sonra, keyifli muhabbet ve Turan Abi'nin yazsak kitap olacak Zara anilari esliginde Turk kahvelerimizi ictik. Buradaki ilk Turk kahvemiz. Sali gunku cilgin detay alisverisimizde bulduk kahveyi, Kurukahveci Mehmet Efendi :) yanina bir de Lokum aldik, o da Aydin'an gelmis. Kahveler icildi, caylar icildi, muhabbet genclerin de bize katilmasi ile iyice senlendi. Ozii gitari da alinca eline sarkilar, turkuler :)

Bugunku yazimi fotograf ile taclandiramiyorum, umarim anlatimim fotograf gibi olmustur.

Sevgiler...

Thursday 29 August 2013

Aktivite Heyecani


Bugun Palmerston North'daki ilk is gorusmeme girdim. Bir onceki gunlugumde bahsettigim ilk is basvurusu, ilk is gorusmesine donustu. Buraya gelmeden once, is aramaya baslamadan once kendime uc-bes ay zaman ayiracagim ve bu sure boyunca hic is basvurusu yapmayacagim diye soz vermistim. Tam uc ayi doldurmama bir hafta kala, gozume Ozii'nin universitesinde International Office'de goreceli basit bir is icin, bir is ilani ilisti. Incelemeye ve basvurmaya deger diye aklimin bir kosesine not ettim. Uzerine dusununce, tam olarak is degil ama isin otesinde Universite bunyesinde calismak ve calisilacak departmanin International Office olmasi beni heyecanladirdi. Umarim olur ama olmazsa da hic uzulmeyecegim, cunku burada en azindan ilk yil yapilabilecek o kadar cok aktivite var ki. Ornegin gecen hafta Ozii ile beraber, bahcede ve evde sebze meyve nasil yetistirilir konulu workshopa katildik. Bahcemizde tam domates, cilek vs yetistirmeye uygun kucuk bir sera var, ama benim workshopa katilmadan once, bahce isi ile ilgili en ufak fikrim yoktu. Nerden baslanir, ne gerekir, vs..  simdi ise size ana adimlari sayabilirim :) Gozume ilisen diger aktiviteler: dans aktiviteleri, Afrika davulu calmayi ogrenme, dikis, orgu, fotografcilik,... 80bin kisilik kucucuk bir sehirde var olan aktivite sayisi inanilmaz. Her hafta posta kutusuna iki farkli ucretsiz lokal gazete birakiliyor ve bu iki lokal gazetede o hafta var olan tum aktiviteler yer aliyor. Katilmak istedigim aktivitelerle ilgili verilen adrese mail atip, yer durumunu soruyorum ve that's all!

Bugun itibari ile mecburiyetten ara verdigim Fitness aktiviteme de tekrar basliyorum. Step, Zumba ve Centergy siniflarina katilarak baslayacagim. Centergy'i ilk defa duydum, Yoga ve Pilatesin muzik ile yapilan karisimindan olusuyormus. Umarim egzersizleri yaptiran kisinin ingilizcesini anlarim ve herkes saga donerken ben sola donmem :/

Dikis makinamin da dilini cozmeye basladim. Pedalina alismaya basladim. Makinanin pedalini arabadaki debriyaj pedalina benzetiyorum. Oyle iyi kavramak gerekiyor ki az basarsan gaz almiyor, gereginden cok basarsan makina kontrolsuz cok hizli dikmeye basliyor. :) Bu haftaki bir diger buyuk kesfim ise el isi, dikis nakis, resim vs icin malzeme satan bir supermarket, neredeyse Koctas kadar buyuk ve sadece bu isler icin malzemelerle dolu. Iceride en az iki saatimi harcadim. Bir suru kumas, heryer rengarenk, inanilmaz. Orasi bile benim icin basli basina bir cennete donustu. Oradan aldigim sahane kumaslari henuz kullanmaya baslamadim, ya yanlis dikerde kumaslar bosa giderse diye korkuyorum. Haftaya bu korkumu yenerek guzel dikis projelerimi sizlerle paylasmak icin can atiyorum.

Son haftadan fotograflarla yine sizlere veda ediyorum:

Son diktigim oyuncak kuslar

Kapi kolu yakisiklisi

Asik kuslar - Ben & Ozii (soldan saga :))

Spring Gardening Workshop'i baslamadan once

Workshop alani

Workshop'i veren gonullu egitmen

Yine Workshop
Bengu ve Utku'nun evinde, Mico ile beraber

Pazar keyfimizi yaptigimiz bar

Taburelere bayildim

Iki farkli renk, iki farkli zevk :)






Monday 19 August 2013

Dikisli Gunler

Yeni Zelanda'daki hayatimi yazdigim gunlugumde, sadece guzel anilar olsun istiyorum ama hayat her zaman bize guzel anlar sunmuyor. Son on gundur normal rutinime ha girdim ha girecegim derken,  hala giremedim. Isler burada biraz yilan hikayesine dondu. Normal rutinime dondukten sonra yazmayi planladigim gunlugumu daha da bekletemedim. Bu gunluk benim icin beni/bizi ailelerimize ve dostlarimiza yaklastiran bir arac oldu. Facebook, whats app, viber da var, hatta belki daha kolay ulasilabilir araclar ama bu gunluk ile asil ulasmak istediklerime, asil anlatmak istediklerim ile ulasiyorum. Yazdikca icimdeki duygusal yogunluk yatisiyor ve bir sonraki gunluge  kadar tekrar doldurabilecegim birseye donusuyor.

Gecen hafta ilk defa dikis makinemi calistirmam ile beni bir dikis cilginligi sardi ki sormayin. Yemiyor icmiyor ne diksem, nereden baslasam diye dusunuyorum. Anlatimi biraz abartmis olabilirim ama dikise baslayinca gercekten yemeyi, tuvalete gitmeyi, kendime sicacik bir cay koymayi unutuyorum. Sonra aklima geliyor, ben hayatimi sirf bu nedenle degistirmemismiydim. Calisma hayatimda boyleydi, ise basladim mi baska birsey dusunemiyordum. Yine ayni seyi yasamamak icin kendimi bugun itibari ile terapiye aldim. Kendi kendime "dikis bir hobi, zevkli hale getir, muzik ac, cayini koy ve sadece zevk al" diyorum ve bugun itibari ile uyguluyorum :) Bugun sakince kalktim, kahvalti bile yapmadan salona kosmadan once, evi toparladim - sildim & supurdum - cayimi koydum, ekmegimi kizarttim, televizyonu actim ve simdi de blogumu yaziyorum. Yazim bitince, yine terapime uyacagim ve ikinci bardak cayimi alip, once bir on arastirma yaptiktan sonra sakince dikise koyulacagim. On arastirma dedim cunku haftasonu yaptigim fil ve makasligin ardindan ucuncu calismam olan baykus beni tam bir hayal kirikligina ugratti. Kendimden o kadar emin baslamistim ki, parcalarimi tek tek ozenle hazirlamis ve parcalari kendi icinde de guzelce dikise hazir hale getirmistim. Ne olduysa kucuk parcalari yani goz, burun, kanat gibi detaylari, baykusun govdesi icin sectigim kumasa dikmeye baslayinca oldu. Keceden olusan gozlerden birini kumasa dikerken, isler iyi gitmedi ve kumas buzustu. Digerinde de ayni seyi yaptim ama kumas buzusmedi. Nedenini bilemedim, iste bugunku on arastirmam da, nedenlerini arastiracagim. Acaba keceyi kumasa dikerken neye dikkat etmeli? Dikis hayatimi kolaylastiracak bu detaylari bir an once ogrenmeliyim, yoksa baslayip da istedigim gibi bitiremedigim isler benim moralimi bozmaya devam edecek. Bozmamali aslinda degil mi ne de olsa bu bir hobi :) Varsin o kadar para verdigim kumaslar heba olsun nolmus ;P

Gunlugumun bu bolumunu bitirmeden once kucuk bir bilgi daha, is aramaya basladim ve ilk is basvurumu yaptim. Sadece para kazanmaya ve bir sonraki hedefime yaklastirabilecek bir is basvurusu oldu ya bakalim. Olumlu sonuclanirsa, isin ne oldugunu ve bu isin beni nasil bir sonraki adima yaklastiracagini sizlerle paylasacagim.

Yine fotograflarla gunlugumun ozeti:




Monday 5 August 2013

Esyalarin gelmesi ile baslayan yogunluk

Tam bir hafta once bugun esyalarimiz geldi. Esyalar gelmeden bir gece once beni bir huzun basmisti ki sormayin. Daha onceleri de yurtdisinda kisa sureli yasamistik, yanimiza giysilerimiz disinda hicbirsey almamistik. Cunku geciciydi, cunku kisa sureliydi. Burada ise durum farkli, zaten bildigim ama herhalde inanmak istemedigim, bu diyarlarda uzun sureli kalma dusuncesinin su ana kadar ben hep uzerini ortmusum, esyalarin gelmesi gercegi ile bu dusunce bir anda su uzerine cikti ve bende kisa sureli Pazar depresyonuna sebep oldu. Dip not Pazarlari zaten genelde motivasyonum dusuk oluyor, sebebi ise sosyal medyada paylasilan Cesme cogunluklu deniz fotograflari. Simdilik hayatimdan bir yaz eksildi ama Ocak ayi ile baslayan donemde hayatimdaki yazlari ikilemeyi dusunuyorum.

Esyalara ve Pazartesi gunune donecek olursak, cok yogun bir gundu. Ozii ile erkenden kalktik ve kamyonu beklemeye basladik. Bir saat gecikti ve dokuz bucuk gibi geldi. Bu sefer biz de bir bayram havasi. Esyalar bir bir kamyondan indirildi ve iki kisi tarafindan eve ve ilgili odaya tasindi. Baslarinda bir de kolu kirik sefleri oldugunu iddia eden, hiphop tarzi giyimiyle dikkat ceken bir genc de vardi. Sef mef ama alcili kolu ile kutulari acmaya yardim etti. Ozii'nin dersi oldugu icin, ogleye dogru evden cikti. Ozii'nin gitmesi ile esya koli listesini ben devr aldim ve abileri odalara yonlendirmeye basladim. " Numberrrr 45, kitchenware, to the kitchen please :)"

Esyalar tasindiktan sonra bu iki abi salonda yere oturup Ikea kutuphanelerinin montaji ile ilgili kafa yormaya basladilar. Cok degisik bir is bundan sonrasi. Demonte gelen, belki daha once hic rastlamadigin sekilde tasarlanmis mobilyalari monte etmeye calismak. Kutuphaneyi yapmalari bir saatlerini aldi diyebilirim. En cok da yatagi monte ederken zorlandilar. Bu arada hos bir detay oldu ve kapimiz calindi. Bilin bakalim kim kapidaki? Shelly teyze tabii ki, elinde de kendi yaptigi cikolata soslu kek :) tam da bize yardima gelen Utku ile ne yesek diye dusunuyorduk. Zamanlama muthis. Konudan konuya atlamak boyle olsa gerek ki Shelly teyzenin tabagini bos geri goturmedim tabii ki, sonunda burada bulabildigim irmik ile sutlu irmik tatlisi yaptim. Yummy :) Konumuza donecek olursak esyalar monte olurken Utku abilerle birlikte butun ogleden sonra calisti, biz de Bengu ile bizim camekanda icimizi isitan hatta yakan gunes esliginde derin muhabbet ettik. Pek keyifliydi. Hava kararmaya yakin hala is bitmemisti ki iki abi gitti, iki yeni abi geldi isi bitirmek icin. Bu sirada ortalik karisti cok, Ozii geldi, benim sanirsam tansiyonum dustu acliktan, sonra pizza soyledik, geldi, hep beraber yedik, bu sirada abilerle muhabbet ettik, sonra bir sekilde esyalar tamamlandi, kutular atildi, derken bitiverdi. Sonrasinda ise abileri ugurladiktan sonra Bengu ve Utku ile beraber film keyfi yaptik. Gun sonunda yorgunluktan oluyordum. Bu arada hep abiler dedim ama sanirsam cogu benden kucuktu :) bir de bu abilerin yani sira " finishing touch ladies' vardi. Bu teyzemlerde kakara kikiri kutulari bosaltip, ozellikle mutfak esyalarini yerlestirdiler. Fena da olmadi, en azindan kutular acilmis oldu.

Sali gunu yogunluk tam gaz devam etti. Bu sefer yine bir iftar yemegi icin Wellington'a dogru yola ciktik. Yol arkadaslarimiz, bizi etkinlige davet eden Faruk ki onun arabasi ile gittik ve bir de burada doktora yapan genetikci Ibrahim'di. Etkinligi merak edenler icin etkinlik Yeni Zelanda Parlementosun'da yani Meclisinde iftar yemegiydi. Ben en cok Konsolos ile tanisacagim icin yemege katilmak istemistim, nitekim de tanistik. Karizmatik, tam Burokrat, bakimli mi bakimli bir bayan. Ayakustu tanistik, konustuk. Sonrasinda masadaki Hristiyan dini temsilcileri, Pakistanli aile ile kisa sureli muhabbetler dondu. Bir ara bir Yeni Zelanda milletvekili hosgeldiniz diye yanimiza geldi. Auckland'dan Turkler ile tanistik. Bir tanesi benim gibi Dokuz Eylul Matematik mezunuydu ve burada senelerdir matematik ogretmenligi yapiyor. Bir digeri de Ozan'in bolumundan Aucklan kampusunden bir hoca. Etkinlik sonrasinda biraz yemeklerin kotu olmasindan kaynakli hayal kirikligi ile eve donduk. Gunun en onemli olayini nasil da atladim, bugun Ozii'min dogum gunuydu. Sabahimiz dogum gunu kutlamasi ve zamanlamasi muthis olan hediyesi ile gecti.

Bir diger yogun gun de Carsambaydi. Sabah hemen yerlesme calismalarina basladim. Henuz elektrikli esyalar (buzdolabi, vb.) icin donusturucu fis almadigimiz icin mutfaga giremedim, camasir yikayamadim. soyle bir salona ceki duzen verdikten sonra ogleden sonra Haticeler geldi. Evi biraz gosterdikten sonra beraber karnimizi doyurmak icin Eminem'e gittik. Sonrasinda da iki bucuk aylik Turkiye tatilleri icin Haticeleri havaalanina biraktik. Sagolsun bu surecte arabalari bizde kalacak. Bizim icin oyle guzel bir nimet ki anlatamam. Kucuk bir ulke oldugu icin toplu tasima kavrami cok zayif. Altimizda araba da olunca hemen donusturucu ihtiyacimizi gidermek uzere alisverise gittik. Gunu de tamamlamis olduk.

Temizlik ve yerlesme isi Pazar aksama kadar surdu ve su an dekorasyonu icimize sinen evimizin keyfini cikariyoruz. Evde isleri bitirmis olmamin verdigi huzur ile bugun Ozii ile universiteye gittim ve dersine girdim. Cok keyifli bir ders izledim. Ogrenci olasim gelmedi desem yalan olur.

Evin disini paylasmistim, simdi evin icinden panaromik fotograflarim ile ve birkac haftaya ait diger fotograflar ile gunlugumu bitiriyorum.

Ozii'nin sinifi
Parlemento'da Iftar

Evin en sevdigim odasi - Yasam alanimiz - THE LOUNGE :)

Burada lux takiliyoruz. Ebeveyn banyolu yatak odamiz. My Precious!! Degerlimisss!!

Mutfagimiz

Ozenle dekore ettigim, her karesi bizi yansitan kose!!

Shelly teyzenin hediye ettigi cicege gozum gibi bakiyorum :)

En sevdigim alanlardan. Laundry! Turkiye'de de her evde Camasir alani ayri olur mu acaba?

Yatak odasina sigamadigimiz icin giyinme odasi ayri oldu. Bir oda bosa gitti ama neyse.

Bu da pek islevsiz, calisma masamiz. Islevsiz cunku soguk oda 





Sunday 28 July 2013

Yeni Zelanda'da Ramazan

Ozan ve benim icin Ramazan dini bir olgudan ote kulturel bir olgu :) Ailelerin iftar vakitlerinde bir araya geldigi, guzel yemeklerin yenildigi yilin belli bir bolumu ve bu gelenek bizim icin dunyanin bir ucunda hala devam ediyor. Ailelerinden uzakta bu diyarlarda yasayan bizler ve tanistigimiz aileler iftar yemekleri ile bir araya geliyoruz.

Ilk iftar bulusmasini, buranin unlu Turk restorani Halikarnas'ta Faruk ve Hatice ile yaptik. Restoran'in sahibi Hamit Bey'in bizim icin sectigi menu esliginde guzel bir yemek yedik. Ikinci iftar bulusmasini yine Hatice ve Faruk ile, bu sefer Hatice'nin hazirladigi ve tabagimin ancak yarisini bitirebildigim cook lezzetli yemekler ile yaptik. Yemekte bizim disimizda burada okuyan ve doktorasinin ilk senesinde olan Ibrahim de vardi. Muhabbet keyifliydi, saatin nasil gectigini anlamadan gece yarisina dogru ancak masadan kalkabildik.

Sanirim burada benim icin iftari ozel kilan sey, yemek sonrasi ikram edilen caylar :) Biz henuz caydanligimiza kavusamadigimiz icin son iki aydir malum sallama cay iciyoruz :/

Bir diger iftar yemegimizi dun Wellington'da ilk defa tanistigimiz yine bir Turk :) ailenin evinde yedik. Bizi buraya yine Hatice'ler davet ettiler, onlar da olmasa bu guzel sofralardan ve yemek sonrasi cay keyfinden mahrum kalacaktik. Kendilerine bu platformda bir kez daha tesekkur etmek istiyorum.

Dunku Wellington ziyaretimiz once kucuk bir sehir turu ile basladi ve sonrasinda "National Museum" u ziyaret ettik. Muze hem buyukler hem kucukler icin cok etkileyici. Sahsen muze gezmekten sikilan bir insan olan ben kendimi kaybettim. Gerci kaybetmisligim muzedeki ilginc eserlerden ve bilgilendirmelerden kaynakli degildi. Ben etraftaki isiklandirmaya bayildim. Muze dun benim icin vizorun arkasindan gordugum muhtesem isik cumbusuydu :) Burasi sanirim 3-4 katli bir yermis, biz hizlica ilk iki kati gezebildik. Muze'de cektigim fotograflar ile gunlugumu bitirmek istiyorum. Son olarak bir dip notum var, o da bu aksam da dorduncu iftar yemegimizi yine Hatice ve Faruk ile Eminem adli Turk restoranin sahipleri ile birlikte yiyecegiz :) yasasin yemek yemek!


Ozii zaman makinesinin basina gecmis o cok istedigi 70'lere donmeye calisiyor :) Bebegim aman dikkat 70'ler derken Dinozorlar cagina gitme emi!




Nam-i deger KIWI :)









Disarida fotograf cekemedigimiz icin az da olsa Deniz'i sizlere gostermek istedim. Tasman Denizi - Yeniz Zelanda ile Avustralya arasinda kalan deniz.

Sol bastan; Yusuf (Nam-i deger Mishi), Ozii, Hatice, Faruk, Emre

Wellington'daki ailenin muhtesem manzarasi.