Wednesday 1 October 2014

Haftasonu Kacamagi

Temmuz'da Turkiye'den dondukten sonra kis boyu yapmayi planladigim tek aktivite kayak yapmakti. Iki farkli arkadas grubu ile surekli uzerine konusup durduk. Ha bu hafta ha obur hafta derken bir turlu zamanlar birbirine uymadi. Bi hafta gidiyoruz dendi, bu sefer de kalacak yer bulunamadi. Ben de kar tatilinden umudumu kesip, ani bir kararla o haftasonu icin bir gecelik yakin bir yere kacmayi planladim. Uc hafta once Carsamba gunuydu, yine ofisten ders calismak uzere eve erken gelmistim. Kafam da haftasonu kesin birseyler yapmali ve sehir disina cikmaliyiz dusunceleri donup durdugu icin bir turlu derse konsantre olamiyordum. Hemen "lonely planet"den, bize bir saatlik mesafedeki Wanganui adli sehir ile ilgili sayfayi acip, "top choice" yani en iyi opsiyon olarak belirtilen yerden rezervasyon yaptirdim. Soyle bir fotograflara kisaca bakinca, gerek dekorasyon gerek sunduklari hizmet olarak tek gecelik kacamagimizi keyifli hale getirecek herseye sahip gozukuyordu hotel. 
Esyalarimizi Persembe gecesinden hazirladik ve Cuma gunu is cikisi hemen Wanganui'ye dogru yol ciktik. Keyfimiz pek yerindeydi. Uzun sure olmustu, kendimizi yollara atmayali. Kucucuk sehrimize resmen hapsetmistik kendimizi. Epitopu bir saat mesafedeki bir yere gidiyorduk, ama sanki uzun bir yolculuga cikarcasina keyifliydik. Gittigimiz yerle ilgili genel kani ise orada yapilacak bir sey olmamasiydi. Bunu diyenlere nacizane cevabim "Ne kadar sikici olabilir ki, en azindan nehir ve deniz var." oluyordu. Hakliydim da, daha sehire girer girmez, havanin kararmis olmasi ve nehir boyunca yapilan isiklandirma beni sehre hayran birakmaya yetmisti. Once nehir boyu ilerleyip, sehir disinda olan otelimize dogru yol aldik. Sehirdisi diyorsam da, sehir merkezine bes km uzaklikta :) Otelin girisi pek guzeldi, resepsiyonda Maori otel sahibi amca bizi karsiladi. Sehir ile ilgili uzun uzadiya ve yavas yavas konusarak bizi bilgilendirdi. Amca diyorum ama benim de yasimi basimi almis oldugum dusunuldugunde belki de abi demeliyim. Maori abimin verdigi bilgileri biraz bana abartili gelmisti, mesela demisti ki buranin iklimi genelde aynidir; yaz ya da kis, gece ya da gunduz cok degismez. O nedenle simdi ismini hatirlayamadigim bir kac meyve/bitki icin cok elevrisli, vs.. Palmerston'dan sadece bir saat uzaklastigimizi ve kuzey adada bircok yerde bulundugumuzu dusundugumde gercekten de hic inandirici gelmemisti ama dogruymus. Hem bir kisiden daha duyduk hem de yasadik. Gece hava bahar gibiydi, ayni sekilde gunduz de oyleydi. Ayagimdaki botlar ayagimi yaktigi icin, bir sonraki gun kendime babet almak zorunda bile kaldim. Iki gun boyunca iliman havanin tadini cikardik. Maori abinin ruhu sanirim icime kacti, daha otelin resepsiyon kismini gecemedim bu yazimda. Hotel dedim, degil mi? Odaya gidince ve odada banyo goremeyince hotel degilde hoStel oldugunu anladim. Evet tam bir "top choice" hoStel. Aslinda aliskiniz hoStellerde kalmaya ama bu tek gece icin, hayalimde cok guzel bir odada kalip, haftanin yorgunlugu ilik bir dus ile uzerimden atip, otel konforunda misil misil uyumak vardi. Yatagin su yatagi gibi oldugu ve oda icinde baska oturacak yer olmadigi dusunuldugunde odada cok da zaman geciremeyecegimizi anladik ve kendimizi guzel bir yemek icin sehir merkezine attik. Sehir merkezi nehirin obur tarafindaydi, kopruden gecip, cap canli ana cadde uzerinde ilk buldugumuz yere arabayi park ettik. Araba ile gecerken gordugum karsi kosedeki bir restorantta kalmisti aklim. Icerisi dopdolu, dekor harika, ve ortada sominemsi birsey yaniyor. Baska opsiyonlara bakmadan resmen kendimizi romantik bir aksam yemegi icin iceri attik. Once bizi iki kisilik kapiya yakin bir masaya oturttular. Ilk saraplarimizi soylemistik ki kapidan gelen soguk beni rahatsiz etti ve kalabaligin ortasinda, atese yakin yerde konumlanmis alti kisilik masaya gozumu diktim. O masaya gecmeyi istesek mi istemesek mi derken dayanamadik ve sorduk, sagolsun bizi kirmadilar ve yerimizi degistirdiler. Guzel sicacik bir ortamda saraplarimizi yudumlayip, guzel yemegimizi yedik. Oyle bir yedik ki, yemek sonrasi ilik bir gecede ana cadde boyunca yurumek ikimize de iyi geldi. Iklimin iliman olmasinin diger bir gostergesi de cafe ve barlarin disariya koyduklari masa ve sandalyelerdi. Mekanlarin, insanlarin canliligi icimize bir enerji getirdi, gecelere akasimiz geldi. Yemek yedigimiz yerin karsisinda canli muzik vardi ve insanlar yemeklerini biritip canli rock muzik dinlemeye oraya gidiyordu. Yuruyus sonrasi cantalari arabaya birakip, eglenmek uzere biz de oraya gittik ama daha bes dakika icerideki sicaga dayanamadan kendimi disari attim. Ayagima kistan aliskalik merino coraplarimi ve cizmelerimi giymistim. Zaten yuruyus boyu kizan ayaklarim, artik terden siril siklam olmustu. Neyse ki bara giris parasini daha odememistik ki kendimizi iceride kalma zorunlulugunda hissetmedik. Otele gitmeden once okyanusa ulasma cabasi ile kucuk bir sehir turu attik ama simdi hatirlayamadigim bir sebepten cep telefonu navigasyonunu kullanmadik ve okyanusa ulasamadan otele geri donduk. Otele dondugumuz de hala birseyler yapasimiz vardi, web sitesinde bahsi gecen sicak su havuzu (kucuk bir spa) saat dokuzda kapandigi icin yapilabilecek diger atraksiyon bilardo oynamakti. Siyah topu ucuncu turda delige sokmayi basarinca ben, Ozii oyunu kazanmis oldu ve cekildi, ben ise masada duran diger toplari deliklere gondermek uzere antreman yaptim. Bilardo aksiyonu da bitince, odamiza, su yatagi oynakligindaki yatagimiza geri donduk.

Guzel bir cumartesi sabahina uyandik, hava biraz bulutluydu ama hala cok ilikti. Kahvalti icin nehir kenarina kurulu "River Market"a gittik. Cicili bicili standlardan olusan, bircok farkli etnik kokenden insanin doldurdugu sevimli bir marketti. Once soyle bir dolandiktan sonra tam birseyler almaya niyetlenmistik ki nakit paramizin olmadigini fark ettik. Dun geceki ana cadde boyunca yuruyup para cektik. Markete doner donmez once odun firininda yapilan pizzalardan birer dilim aldik. Cimlerde nehre karsi oturarak hem pizzalarimizi yedik hem de cevreyi izledik. Sonra tekrar turladik, bu seferde yumurtali, salamli krep yedik ve taze sikilmis meyve sularimizi yudumladik. Karnimiz iyice doymustu ki arabaya atladik ve dogru okyanusun kizgin dalgalari ile kucaklasmaya gittik. Yanlis anlasilmasin, amacimiz yuzmek degildi. Yeni Zelanda'da kizgin dalgalara yaklasmak, doganin ne kadar urkutucu olabilecegini hissetmek bile bize heyecan veriyor. Kizgin dalgalari izleyenin tek biz olacagimizi dusunuyordum ama dalgalarla kiyida oynayan coluklu cocuklu aileler de vardi. Terliklerimiz ve uygun kiyafetimiz olsaydi, onsekiz-yirmi dereceyi bulan ilik hava da biz de ayaklarimi sokabilirdik. Okyanus havasini cigerlerimize iyice doldurup, sehir merkezine donduk ve kahve molasi verdik. Arabayi kahve ictigimiz yerde birakip kopruden karsiya nehrin obur kiyisina yurumeye karar verdik. Nehirin karsisinda bir tepe vardi ve bir gece onceki araba ile sehir kesfimizden anladigimiz kadari ile , tepeye cikan tarihi bir asansor vardi. Asansor ile ayni hizzada yukariya dogru cikan merdivenler de vardi. Asansore ulasmayi umarak merdivenleri cikmaya basladik. Once cikamayacagimi zannettim, cok dik ve cok basamakli bir merdivendi. Merdivenleri cikmayi basardigimda muthis bir manzara bizleri bekliyordu, Hemen tripodumu kurup, nehri arkamiza alarak fotograf cekildik. Tabii bunu yapmadan once bes dakika kalp atisimin normal seviyeye inmesini bekledigimizi de soylemeden gecemeyecegim. Ben manzaraya ve fotografa oyle kaptirmistim ki daha gidecek yolumuzun oldugunu tamamen unutmusum. Aslinda bir yandan da kafamiz karismisti. O kadar merdiven cikmis ama hala asansorun alt girisine ulasamasitik. bir o kadar daha ciksak zaten asansore ulasacaktik. Ne amaca hizmet ettigini sorgulaya sorgulaya tepeyi tirmanmaya devam ettik. Bu arada yagmur yagmaya basladi. Apar topar makinayi cantaya koyup tirmanmaya devam ettik. Sonunda asansore ulasmistik ki yagmur iyice hizlandi. Asansorun icine kafamizi uzattik ve bizi orada calisan teyze karsiladi. Asansorun olayini sorunca bize tam o tirmandigimiz merdivenlerin yaninda asansor girisine giden yol oldugunu soyledi. Kendimize soylene soylene asansorun oldugu tas yapinin uzerine tirmanan merdivenleri cikmaya basladik. Biz ciktikca yagmur iyice kendini hissettirmeye basladi. Makinayi cikaramadan muhtesem manzarayi beyinlerimize kaziyip tekrar asansorun oldugu kapali alana kendimizi attik. Calisan bayan bizi asagiya indirmek uzere tarihi asansorun kapisini acti ve  bizim arkamizdan bir cift daha iceri girdi. Asansorun ici uc dort metrekare oda buyuklugundeydi ve 1920'lerden kalma bir oda gibi dizayn edilmisti. Iceriye soluk zeytin yesili hakimdi. Ben bir yandan iceriyi inceliyor, bir yandan klostrofobik dusunceleren kurtulmaya calisiyordum, ki gelen cift asansor gorevlisi ile olasi bir deprem ile ilgili espri yapmaya basladilar. Asansorun tepenin icine insa edildigi ve tarihi oldugu dusunulunce, beni tam bir panik hali sariyordu ki zemine ulastik. Tam rahatladim derken, bizi disariya cikaracak tunelin uzunlugunu gorunce yine bir nefessiz kaldim. Hizli adimlarla ilerledim, cikisa yaklastigim anda da tunelin akustiginin tadina cikarmaya basladim. Tunelden ciktiktan sonra arabanin oldugu tarafa dogru kopru uzerinden gecerken bir anda gunes acti. Sevinerek bir sonraki duragimiz olan alisverimerkezine dogru yol aldik. Aksam mangal yaninda icecgimiz saraplari stoklayip, yola ciktik. Gunes paril parildi. Dayanamayip, asansorun bulundugu yere, bu sefer araba ile cikip, manzaranin ve fotograf cekmenin keyfini cikaralim dedik. Yukari ciktigimizda, asansorun yanindaki diger bir tarihi gozlem kulesinin kapisinin acik oldugunu fark ettik. Sanirim on katli bir apartman yuksekligindeydi. Biz daha besinci kati tirmaniyorduk ki, surpriz, yagmur basladi ve nasil olduysa sekizinci kata vardigimizda bardaktan bosalircasina yagmur baslamisti. Ben sanirim sekizici kata kadar cikabildim. Kulenin catisi tam kapali olmadigi icin sekizinci kata bile yagmur geliyordu. Ozii cikmayi denedi ama cok islandigi icin basaramadi. Biz de yagmur biraz dininceye kadar sekizinci kattaki nefis nehir manzarasinin ve sevgili olmanin tadini cikardik. Asagi indigimizde yagmur biraz dinmisti. Ikinci denememizde de yagmurun baslamasi inanilacak gibi degildi. Arabaya atlayip, dogru Ruapehu dagina dogru yola ciktik.
Saat dordu geciyordu ki kalacagimiz otele vardik ve Hatice'lerle bulustuk. Hemen bizden sonra diger aile Hamit abi ve esi Yuliya'da cocuklari ile beraber geldiler. Dag basinda, yol uzerinde, satilmakta olan bir otelin tek misafirleriydik. Yan yana uc odayi hazirlamislar bizim icin. Hemen mangal yakildi, sofra kuruldu, coluk cocuk karmasasi icinde yemekler yendi. Saat daha dokuz olmamisti ki, Hamit abi, ben ve Ozii disinda herkes odalarina cekilmisti.
Sabah da cok erken kalktik. Apartopar kahvalti yapip dogru, daga yakin Ohakune adli koye dogru yola ciktik. Ohakune'de kayak giysilerini ve takimlarini kiralayacagimiz yere vardik. Mekana varincaya kadar kayak ile ilgili hic bir fikrim yoktu. Meger o kayak ayakkabilari ne agir, o kayaklar ne kadar uzunmus. Kendimi o ayakkabilarla yurur ve o ince uzun seritlere hukmederken dusunemedim. Insanin kendini tanimasi guzel tabii, kayak yerine vardigimizda, gerceklerle yuzlestim. Bacaklarim daha kaymadan agrimis ve ayak kaslarim ve kayak bilmezligim sayesinde, kaymak yerine sadece dustum ve kalkmaya calistim. Butun gun olarak planladigimiz kayak aktivitemiz, kiralamaya verdigimiz onca paraya ragmen yarim saat icinde sonlandi. Saat daha on iki olmamisti ki biz donus yoluna gecmistik.

Iste haftasonundan kareler;

Kizgin Dalgalar


Standart bir Yeni Zelanda kumsali.



Asansore tirmandigimiz merdivenlerden manzara








Karsi tepede gozuken kirmizi yapi meshur tarihi Asansor. Arkasindaki kulede on katli binaya benzettigim yapi.


River Markettaki standlardan bir tanesi.

Fotograflar biraz sirasiz oldu ama yine manzara ve biz.


Tunel cikisina dogru eglendimiz anlar



Hava bir kapali bir acik



Kulenin sekizinci katindan manzara




Standart bir Yeni Zelanda yol manzarasi

Kuzulari secebiliyor musunuz? Yol boyu her yer boyle kuzu dolu. Ha bir de "Alpaca"lar var.


Hamit abi, Yuliya ve Dilara



Karli dagi gorunce sevinen ben - Mt Ruapehu