Saturday 19 July 2014

Yeni Zelanda'da ikici donemimiz basladi!

En son Rotorua'da yaptigimiz tatile yer verdigim blogu yazali uc aydan fazla olmus ve bu uc ayda neler neler olmus; Yeni Zelanda'da oturum hakki alinmis, bu sayede vatandasmis gibi her turlu haktan yararlanmaya baslanmis, bir yil resmi olarak doldurulmus, bu sayede ehliyetin gecerliligi dolmus, Turkiye'ye gidilmis- eglenilmis - ozlem giderilmis, yuksek lisansa kabul alinmis ve Turkiye'den donulmus, is hayatina, soguga tekrar alisilmaya calisilmis, bunlar da yetmezmis gibi dersler de daha ilk haftadan baslamis.

Mişli-mışlı gecen dopdolu ama hic yasanmamis gibi hissedilen bir donemin ardindan, sessiz sakin ama bir o kadar yogunlugu farkli Yeni Zelanda'daki ikinci donemimize basladik. Turkiye donusu oyle bir yalnizlik hissi cokmustu ki, jet-lag'in de etkisiyle bir hafta sanki pek de yasamiyor gibiydim. Yine sorgulamalar, nerdeyiz, yine niye donduk, acaba herseyi geri de birakip, gunesin ve guzel insanlarin ulkesi Turkiye'ye donsek mi? Gerceklige donebilmek icin, bir hafta sonunda aldim elime takvimi; biz ne yapiyorduk, ne yer ne icerdik, kimlerle gorusurduk dusunmeye ve cevabi buldukca takvimdeki gunleri doldurmaya basladim. Su an bakiyorum da kendimi oyle bir takvimi doldurmaya adamisim ki onumuzdeki uc hafta tamamen dolu. Neyse ki bu sayede uykusuz gecen ilk gecelerim ve gereksiz paniklemelerim sona ermis oldu.

Takvimdeki aktivitelerimden biri de bu gece gittigimiz alternatif bir tiyatro oyunuydu. Oyunun ismi "Affinity, yani iliski-benzerlik" ve oynandigi yer asagida sloganini goreceginiz "The Dark Room, yani karanlik oda". Geldigimizden beri gerek ismi ile gerek yazim karakterleriyle dikkatimi ceken bir yerdi. Oyununda tanitimini okuyunca o da dikkatimi cekti ve hemen o gece bilet aldim. Biletleri online aldigim icin oyun baslamadan 15-20 dakika once tiyatro yerine vardik. Ne bir araba, ne de kapida bekleyen insanlar. Siyah kapiyi aralayip iceri girdigimizde ise bos bir tezgahin altindan ziplayarak kalkan gorevli bizleri selamladi. Garipsemis gozlerle etrafa bakan ben, gorevliye ismimi ve neden geldigimizi zar zor soyleyebilmistim. Kiz onundeki tek satir yazili kagida bakti, o tek ismin benim ismim olduguna karar verdi ve oyunla ilgili kisa bilgi vermeye basladi. Ben ise kizin ne soyledigini dinlemeksizin, listedeki tek satirda yazili olan ismime takili kalmistim. Kiz sozunu bitirir bitirmez "Tek biz miyiz?" diye sordum ve kiz ne dese begenirsiniz, "Evet oyle!", ve sonra ekledi " Lutfen oturun, ekip hazir olunca sizi iceri alacaklar. Ozii ile usulca oturduk uc bes sandalyeden birine. Biz oturunca kiz da yine tezgah altinda kayboldu, meger sarj aleti fiste oldugu icin ve oturacak daha iyi bir yer olmadigi icin bagdas kurup yerde oturuyormus. Derken hemen yanimizdaki kirmizi perdenin arkasindan korkunc sesler gelmeye basladi. Herhalde korkma ihtimalimi gozetmis olacak ki Ozii hemen "ses aciyorlar" yorumunu yapti ve yine bir sessizlik. Korkunc sesler  devam ediyordu ki, dis kapi acildi, uzun boylu bir adam iceri girdi ve evet evet bilet aldi ama hayir bir grup icin degil sadece kendi icin. Tabii bu da biseydi, en azindan sirf biz olmayacaktik. Uzun boylu adam da uc bes sandalyeden birine oturdu. Cantasini acti, sonrasina bakmadim, ne cikarir ki insan, telefonunu cikarmis olmali ve tiyatro zamaninin gelmesini beklerken Facebook'una filan bakiyor olmali. Bu arada kirmizi perdenin ardindan tiyatronun yonetmeni oldugunu dusundumuz teyze cikiverdi ve sasirmis bir ifadeyle, " oyy, bu kadar miyiz, ee tabii bu da bir sey di mi, hic olmamasindansa" dedi ve uzun boylu amcanin yanina gitti. Cunku benim telefonunu cikarir dedigim amca, meger orgusunu cikarmis ve tig ile bere ormeye baslamis. Ben gozlerime inanamadim. Bir orgu o ellere o kadar mi yakismazö ama bir o kadar mi yakisir. Gozlerimi diktim bakmaya devam ettim, acaba beynim benimle oyun mu oynuyordu? Beynime giden mesaji anlamakta gucluk cektim; karsimdaki gerceklesen estetik ve olasi bir goruntu muydu, yoksa gercekten tiyatro bekleme alanindaki uzun boylu sakalli kirmizi yandan askili cantali adamin eline orgu ormek yakismiyor muydu? Ben kendimle bu konuyu tartisa dururken kapi bir kez daha acildi ve Cin'li oldugunu tahmin ettigim bir kiz iceri girdi ve tabii ki o da yalnizdi. Acaba beşleyebilir miyiz diye dusunurken bizi iceri aldilar. Bizim evın salonu genisliginde bir alanda iki metrekare bir alani yine uc bes sandalye ile cevirmisler ve sahne olmus. Dort kisi elektrikli isiticilarin onune dizildik ve oyun basladi. Oyuncularin performanslari gercekten iyiydi, konu da epey ilgincti. Yaklasik bir saat suren oyunu, odanin soguk olmasina ragmen sikilmadan izledik. Oyun sonrasi ise bizi kapidan ugurlayan sevimli yonetmen oldugunu dusundugumuz teyze oldu. Dunyanin bir ucunda, seksen bin kisilik sehirde, alternatif bir tiyatro izleme deneyimi de demek ki boyle oluyormus.

Bir daha ki sefere gorusmek uzere...