Nihayet kesintisiz yasayacagimiz 6 gunluk tatilimize baslayabildik. Sabah erkenden yola ciktik. Zaten kaldigimiz yer ile gidecegimiz Coromandel yarim adasi cok yakindi. Hatta gecmis zaman tam hatirlayamiyorum ama kahvaltiyi evde yapmak yerine yolda bir yerde mola verip yapmayi tercih ettik. Yarimadaya cok az bir mesafe kala sirin bir Cafe gorduk. Aklimda kalan Cafe'nin Ingiliz Kraliyet ailesininin fotograflari ve eski donem oyuncaklarla dolu olmasiydi, ve bir de her bir kisi girdiginde calan kapi zili. Cafe'de bir suru cocuk oldugunu ve bunu bir oyun haline getirdiklerini dusunurseniz, yedigimden hic bir sey anlamamis oldugumu anlayacaksiniz. Bu arada ya yoldayken, ya Cafe'de kahvalti yaparken bir arkadasimizdan mesaj aldik. Mesajda Coramandel yarim adasinin geceki yagistan cok etkilendigi, bazi yollarin sele teslim oldugu hatta bir cok kamp yerinin bosaltilmak zorunda oldugu yaziyordu. Hemen kamp yerini aradik ve orada bir sorun olmadigini ogrendik. Internetten haberlere baktik, selin oldugu yerler tam da gidecegimiz yerlerdi. Kalbimiz yine heyecanla atmaya basladi. Oyle bir ulke ki ne seli bitiyor, ne depremi. Ayrica her gittigimiz sahil kasabasinda bir suru uyari. Yok gel gite dikkat edin, gel de girin, git de girmeyin. Aman akinti feci, "tide"lara dikkat edin. Yok iki bayrak arasinda yuzun. O da olmadi Tsunami kacis yollari. Allahtan ulke de tehlikeli hayvan yok diye seviniyordum ama daha farkli endiselenmem gereken kavramlar ortaya cikti. :) Ha bir de konu ile alakasi olmayacak ama ulkedeki tek tehlikeli hayvan olan zehirli orumceklerden biri de bizim evde cikti. :)
Neyse kahvaltimizin ardindan yola koyulduk ve yarim adanin dogu tarafina gectik. Yine yarim ada boydan boya daglarla kapli oldugu icin, adanin batisindan dogusuna gecerken daglari astik. Daglarin, ormanlarin bu yarim adada ne kadar muhtesem, etkileyici oldugunu anlatamam. Yarimada Yeni Zelanda orjinal bitki ortusu ile kapli. Daha onceki bloglarda bahsettigim Fern agaclarindan olusan ormanlar var. Fernlerin renkleri acik, nerdeyse fosforlu yesil. O renklerin bir ormana hakim oldugunu dusunun, ve masmavi bir gokyuzu ile birlesiyor. Tek kelime ile ruya gibiydi. Daglari astiktan sonra ilk yol ayrimina geldik, geldik de ne gorelim, her yer araba. trafik sikisik. Ileride birsey var ki arabalar gidim gidim ilerliyor. Yaklasinca anladik ki, yol sele teslim olmus. Bizi bir telas sardi, arabanin yarisina kadar su icinde kalacak, ya suyun ortasinda kalirsak, eyvah.. Neyse baktik kimse kalmiyor, biz de bir hisim daldik suya, ve ciktik. Holey birsey olmadi, derken bir daha. Neyse ki ikinci kismi da atlattik ve yolumuza devam ettik. Kampa vardigimizda hersey cok guzeldi. Kamp selden etkilenmemis ve kampta gayet sakin bir hava vardi. Guzelce cadirimizi kurduk, klasik cadir fotomuzu cekildik ve Ozii bey durur mu dogru denize. Benim pek girmeye niyetim yoktu, o nedenle yanima birsey almadim. Ozii kiyida oynayan birkac ufakliktan da cesaret alarak deniz acilisini yapmis oldu. Ayaginin bastigi yerlerde, ilk defa Yeni Zelanda'da okyanusa girmis olmanin heyecani ile cocuklar gibi sendi suyun icinde. Ben de elimde makina bir Ozii'yi, bir arkadaki ormani cekip durdum. Kaldigimiz yerin adi Flaxmill Bay'di. Kucuk ve sadece yazlik evlerden olsan bir koydu. Yakinlarda Whitianga diye bir kucuk sehir oldugunu ogrendik ve hem aksam yemegimizi yemek hem de etrafi kesfetmek uzere oraya gittik. Oyle ilginc bir cografyasi var ki, kaldigimiz yerden araba ile gitmeye kalksak abartisiz kirk dakika, ama bes dakika araba surup, geri kalanini tekneyle gecince toplamda on dakikada varmis olduk. Tekne ile karsiya gecmenin de tadi bir baska. Bes dakikalik da olsa tekne yolculugu, ozlemini cektigim vapur keyfinin yerine iyi geldi. Whitianga'ya vardigimizda hava kararmak uzereydi, sanirim once marketten kahvalti icin birseyler almaya gittik. Sonrasinda tam yemek yenecek bir yer ariyorduk ki, bir anda tum sehirde sirenler calmaya basladi. Kulaklari sagir edecek kadar guclu caliyordu. Ben de bir panik hali, Ozii ile kalakaldik. Kacmali miyiz, nereye? peki diger insanlar ne tepki veriyor? Hic. Hic mi? ama nasil hic? ee bu calan ne? Ne anlamaliyiz? Kafamizda ve dilimizde saniyede bes bin soru ile yaklasik bes dakika oldugumuz yerde kaldik. Sonunda bitti, hayat eskiye dondu, diyecegim ya zaten sirenler calarken bile degismemisti. Bos bos bakinarak, gozumuze kestirdigimiz bir mekana oturduk. Siparis verirken de ilk isimiz garsona o sirenin ne oldugunu sormak oldu. Meger Tsunami alarmiymis. Yani alarm denemesi. Meger kesik kesik olunca deneme oluyormus ve herkes bunu biliyormus. Ne zaman o alarm devamli olursa, ah iste o zaman o Tsunami kacis yollarina hucum. Ulkenin Tsunami realitesi var, hala algilayamiyorum.
Bir sonraki gun hava pek kapaliydi. Biz de atladik arabaya, daha onceden gitmeyi dusundugumuz koylara yani plajlara sirasiyla kafayi uzatalim dedik. Yola cikar cikmaz bir de ne gorelim, gel-git oyle inanilmaz ki, su oyle bir cekilmis ki, dun Ozii'nin yuzdugu yer meger, gercek okyanus degilmis, yani Ozii ilk defa okyanusa girdim zannederken "gel"den kaynakli plajin su ile dolan kisminda oynamis durmus. :) Neyse gezimize donersek, ilk ve en yakin koy "Cooks beach"di. Coromandel yarim adasinin bizim geldigimiz dogu tarafi beyaz kumlu plajlari ile unlu ve bu nedenle Yeni Zelanda yazlikcilarinin gozde yeri. Cooks beach'de ilk defa bu beyaz kumlarin ne oldugunu gorduk. Gerci bizim ulkemizde alasi var ya, bu ada da bulunca da seviniyor insan. Hava kapali ve hala yagisli olunca, kesife devam ettik. Siradaki koy "Hahei Beach". Burasi cok unlu bir plaj. Gittigimizde etrafin bir suru araba ile dolu olmasi da zaten durumu acikliyordu. Yanlis hatirlamiyorsam plaja inmedik ama asil burayi unlu yapan "Cathedral Cove"a nasil gidilecegini kesfettik ve bir sonra ki gun oraya gitmek uzere planimizi yaptik. Son olarak ucuncu koy yani " Hot Water Beach" e gittik. Burasi Hahei'den daha kalabalik. Akin akin insanlar bir yere dogru gidiyorlar ama nereye? Bu plajda o 'tide" dedigim akinti ile karisik kumun cekilmesi olayi oyle sertmis ki, her yerde bir suru uyari yer aliyordu. Burayi unlu yapan kumu kazinca sicak su cikmasi. Ben once cok kaale almadim, aman Turkiye'de de var hep sicak su cikan yerler dedim. Ama nasil bir kalabalik. Kalabaligin ortasina daldigimizda ayaklarim kavruldu. suyun ozellikle ciktigi yerde suya degmek imkansiz, kavurucu sicak. Sanirim sicak su cikan yerler Turkiye'de de olsa da en azindan ben bu kadar yakindan temas etmemistim. Mayomuz olmadigi icin, kuyu kazip kendi sicak su havuzumuzu yapamadik ama artik bir daha ki sefere.
|
Ozii'nin okyanusa girdigi yer. |
|
Sahilden kamp alanina dogru bakis |
|
Yukarida da tabelasini goreceginiz uzere bu alan bu kuslara ayrilmis ve kimse de bu alana girmiyor. Ne koruma var ne baska birsey, ve kus kardes gonlunce geziniyor. |
|
Denizin hemen yanindaki yuruyus yolu ve Yeni Zelanda "bush"u |
|
Whitianga'ya tekne ile gecerken denizi hissetmek harikaydi. |
|
Bu ayrildigimiz iskeleye bakis |
|
Bu da Whitianga iskelesine bakis |
|
Koylarda boyle tekne cekme yerleri surekli karsimiza cikti. Neredeyse herkesin bahcesinde bir tekne var bu bolgede. |
|
Veee Beko :) Yasasin... |
|
Ozii'nin yuzdugunu sandigi yer |
|
Hot Water Beach |
|
Iste bahsettigim kalabalik |