Wednesday 22 January 2014

Yeni Zelanda'da Tatil (1. Bolum)

Ahh Yeni Zelanda, vahh Yeni Zelanda, hala yaz gelemedi buralara. Aralik ayina Haziran dersek, Temmuz sonu geldi, hala hava kapali, hala hava serin ve hala hava ruzgarli. Haftasonlari gunesi gormesek bile, ruzgar yoksa ve hava 20 derece ise deniz kenarina gitmek icin plan yapar olduk. Heyecanla bekledigimiz ve hevesle hazirlandigimiz iki haftalik yaz tatilimizin de birkac gun haric hemen hemen her gunu hava kapali ve serindi.

Tatilimize bir cumartesi gunu basladik. Planimiz, oturdugumuz sehrin guneydogusunda ve sehre iki saat uzakliktaki sarap baglari ile unlu Martinborough'a gitmekti. Yogun gecen bir haftanin ardindan, cumartesi yola cikmak icin acele etmedik. Esyalarin cogunu arabaya bir gun onceden yuklemistik. Uykumuzu guzelce aldiktan ve keyifli bir kahvaltinin ardindan yola ciktik. Aslinda ciktigimizi sandik, yola cikali bir sure olmustu ki termosumuzu almadigimiz aklimiza geldi ve eve geri donduk. Tatilimizin dokuz gununde kamp yapacagimiz goz onunde bulundurursaniz termosun olmazsa olmaz oldugu konusunda bize hakvereceksiniz. Nihayet yola cikmayi basardigimizda, artik hic birseyi unutmadigimizdan, herseyin tam oldugundan emindik, aklimizda sadece cadirda gecirecegimiz ilk gece vardi. Kamp alanina vardigimizda, alanin ne kadar organize ve duzenli oldugunu gorduk. Bombos cim bir arsa dusunun, her cadir ve karavan alani, calilardan ve agaclardan olusan dogal sinirlarla belirlenmis ve bir kosesine yer numarasi cakilmis. Aklimda bir suru detay var ama eger tum detaylari paylasirsam, detaylarla sizi boga bilirim. Detaylarindan ote aklimda kalan kareleri ekleyecegim yazi aralarina. Arabamizi cadir alanina park ettikten sonra, cadiri kurmaya basladik. Tam cadirin ana parcaladini kurmustuk ki, Ozan'in is arkadasi Frieder'den bekledigimiz telefon geldi. Frieder ve kiz arkadasi Kerstin ile bir yerlerde bulusup birseyler icmeyi planlamistik. Onlar da tatile ayni gun Wellington'dan cikacaklardi ve bizim cadir kuracagimiz yer onlarin yolu uzerinde kalacakti. Tam plan yapmamistik aslinda, yola cikis saatimize ve durumumuza gore haberlesip denk gelirse birseyler yapariz diye konusmustuk. Sonuc olarak zamanlama mukemmeldi ve kaldigimiz yere 15 dk mesafede olan Grey town adinda kucuk butik bir kasabada bulustuk. Butik dedim cunku butik Cafe'leri ve dukkanlari ile unlu sevimli bir kasaba. Grey town'da hos bir bara oturup tatilin ilk sarabini yudumlamaya basladik. Birer kadeh ictikten sonra vedalasip kamp alanimiza donduk.

Grey Town'daki butik dukkanlardan bir tanesi - Evrim icin gelsin :)



Cadirimizi kurup, etrafi kesfedip, bir sonraki gun icin bisiklet kiralayip, aksam birseyler yemek uzere sehir merkezine yuruduk.
Ilk cadir heyecani :)

Kamp alani ile merkez arasindaki kilise
Martinborough da bir diger butik sehir. Kucucuk bir yer, parmak ile sayilacak sayida yemek yenilecek yeri var. Sinirli ama birbirinden keyifli mekanlardan Pinocchio aldi Italyan restauranta oturduk.

Calan muziklerin, dekorasyonun ne kadar hos oldugunu anlatmaya gerek bile duymuyorum. Los isik altinda soyledigimiz birkac meze ile birlikte sarabimizi yudumladik. Yemekten sonra ise canli muzik dinlemek icin sokagin karsisindaki bara gittik. Guzel sesli bir bayan vokal esliginde sarap icmeye devam ettik. Gecmis zaman, detaylari karistiriyor olabilirim ama sanirim ictigim en guzel Pinot Noir'di. Burasi da diger yerler gibi kalabalik degildi, biraz yerel halki suzdukten ve muzigimizi dinledikten sonra kamp alanina geri donduk ve ilk gecemizi cadirimizda gecirdik. Ilk gece ya illa ki bir surprizi olmali, bol ruzgari ve yagmurlu bir gece oldu, yani sanirsam, o kadar cok gece boyleydi ki artik gunler geceler birbirine karisti.
Tatilin ilk gunu bisikletimize atlayip once merkeze gittik. Ne de olsa uyandigimizda saat sabahin sekiziydi ve o saat sarap baglarina gitmek ve sarap tadimina baslamak icin cok erkendi. Kahvalti yapmak icin Lonely Planetin onerdigi The Village cafe'ye gittik. Yine cok hos bir Cafe'ydi, kahvaltimizi yapip, kahvemizi icip, telefonlarimizi sarj edip, biraz da kitap okumaya calistiktan sonra saati onbir bucuk yapabilmistik. Artik baglari ziyaret etmenin vakti gelmisti. Ha bu arada onemli bir detay, hava tahminimizden daha soguktu ve yine her zamanki gibi kapaliydi. Benim fotograf cekim hayallerim bir nevi suya dusmustu. Gerci bir de iyi yayindan bakiyorum, hava gunesli olsa, bisiklete binmek de bir o kadar zor ve sikici olabilirdi.  Elimizdeki haritaya gore bir guzergah belirledik ve yola ciktik. Her yer yemyesil ve biz bisiklete biniyoruz. Sahane! Sirasiyla sarap evlerini ziyaret ettik. Bu bolge de, Napier gibi beyaz sarabi ile unlu. Ama biz ne dogal guzelligi haric bu bolgedeki sarap turizminden memnun kalmadik. Wellington'a yakin oldugu icin midir, tatil oldugu icin midir bilinmez sarap evleri cok kalabalikti, sarap uzmanlari yeterli bilgi vermiyordu ve sinir bozucu bir detay ise sarap tadimi yapip almazsan para odemen gerekiyor gibi yazili uyarilar vardi her sarap evlerinde. Ayrica saraplarin tadini da pek begenmedik. Yani anlasilacagi uzere bir daha ki sefere sarap tadimi icin buraya gelmeyi dusunmuyoruz.











Keyifli gunun ardindan aksam mangal icin alisverisimizi yapip kamp alanina gectik. Hava serin olunca yemegimizi yedikten sonra, mutfaktaki oturma alaninda biraz zaman gecirip, sonra yine gece onda uyku moduna gectik. 

Tatilin ikinci gunu Kuzey adanin en guneyindeki Cape Palliser adli efsane deniz fenerini gormek uzere yola koyulduk. Ilk heyecan okyanusa ilk vardigimiza an ve dev dalgalar, ikinci heyecan ise okyanus boyu dar yollar ve benzin biterse nerden aliriz endisesi ve ucuncu heyecan ise son on kilometresi bozuk, taslik olan yoldan gecerken arabanin ne kadar zarar gorecegi dusuncesiydi. Ha bir de yolumuza cikan inek surusu :)







Vee fenerdeyiz. bunca heyecan sonunda gercekten etkileyici birseyle karsilasmaliydik. Zaten yol boyunca tabelasini gordugumuz penguenler de cikmamisti karsimiza. Bu fener bizi birsekilde etkilemeliydi. Sahsen beni etkiledi, fener degil de fenerin konumu benim adrenalini tavan yapmaya yetti. 

Ozii'nin Hippie Camper fotografi iste burada cekilmisti.




Fotografa dikkatli bakarsaniz, guney adadaki dagin gozuktugunu goreceksiniz.


Merdivenlerin ortasinda gorunen insan silueti ben olmaktayim. Bulundugum nokta bile o kadar yuksekti ki, en tepeye cikmaya cesaret edemedim.



Bu marti kardes Ozii'nin elinden ekmek yedi. Inanilmaz birseydi. Once usul usul yaklasti. Sonra Ozii ona bir seftali parcasi atti. Marti gitti, kokladi ve begenmedi. Sonra yine yaklasti. Ozii sonra ekmek vermeye basladi. Ekmekleri afiyetle yedi. Hatta fotografta goreceginiz bogazindaki siskinlik onceki yedigi ve yutamadigi ekmeklerin yarattigi siskinlik.


Vee karsimiza bir turlu cikmayan Penguen uyarisi :)

Donuste ilk hedef olarak benzin alabilecek bir yer bulduk kendimize, ki benzinlikte okyanustan onceki son istasyon yaziyordu. Benzini aldiktan sonra yemek yemek ve bolgedeki golun okyanusla birlestigi yeri gormek uzere Lake Ferry adli bolgeye gittik. Bolgede sadece derme catma yazlik tipi evler ve yolun sonuna dogru manzarasi guzel bir otel vardi.Biz de baska yer olmayinca otelin Cafe'sinde karnimizi doyurduk. Gerci Lonely Planet fish&chips yenilmesini onermis ya biz hamburger siparisi vermis bulunduk.  Yemek sonrasi iyice okyanusa yaklastik ki heryer cok vahsi, yani el degmemis, biraz urkutucuydu. 


Cafe'nin manzarasi - Gol ve Okyanus

Onde gol ve arkada yine okyanus

Vahsi doga :)
Donuste amacimiz haritada gordugumuz daha kocaman olan golun kiyisinda bira icmekti ya bir turlu gole cikmayi basaramadik, yani vardi tabii taslik yollar ama bugunku on km taslik yol deneyiminden sonra tekrar bir heyecan yasamak istemedik. Kampa donduk, kitaplarimizi okuduk ve ton balikli makarnamizi da yapip yine on gibi uyku moduna gectik.



Yukaridaki fotograf ile arasinda bir saat ya var ya yok. Hava degisimi inanilmaz!

Bolgenin beyaz saraplarini begenmedim ama bu ictigimiz Rose sarabi da hayatimda ictigim en guzel Rose sarapti.
Hava gunduz guzeldi ama hafizam beni yaniltmiyorsa gece yine soguktu. Sabah kalktigimizda havanin yagacagini hissedip hemen cadiri kaldirmaya basladik. Tam yirttik derken, katlama aninda yagmur basladi. Biraz islak birsekilde de olsa cadiri kaldirmayi basardik. Mutfaga gecip kahvalti hazirlamaya basladik ki, bir de ne duyalim bizim bir sonraki durak olan Kapitiye gidecegimiz yol icin yagmur ve firtina dolayisiyla kapanma uyarisindan bahsediyor insanlar. Acele ile kahvaltimizi yapip yola koyulduk. Yol inanilmazdi. Oyle bir ciktik ki, biraz gercekten zirvedeydik, gokyuzune cok yaklasmistik. Yeni Zelanda'da daglari delip yol yapmiyorlar, nereye gidersen git, ya dagin cevresinden dolasiyorsun, ya da dagi asiyorsun. Yol cok virajliydi, yagmur da baslayinca epey korktum ama iyi ki arabayi kullanan baskasi degil de Ozii. Sag saglim dagi astik ve Christmas'i gecirecegimiz Kapiti'ye ulastik.

Devami 2. bolumde!